‘‘Yürek
yalnız bir kez görür,
sonra
gözler görür. ”
Howard
Fast
Boşversene sen niye
beklemeli
Sıktı artık bu kent beni
Çekip gitmeliyim hiç
düşünmeden
Bulmalıyım aradığım o yeri
Şiirmiş, bilgelikmiş, her
neyse
Ne varsa benden kalsın
geride
Kalsın o yalanlar, o yalan
ilişkiler de
Ve ölümler ki sevdanın ikiz
doğurduğu
Yetsin, taşımak istemiyorum
hiçbirini yedeğimde
Nerdesin ey benim her gün
yeniden doğan oğlum
Sevginin çoğul oğlu
Senin ülkende yalnız bütün
özlemler
Bilirim yalnız orda,
içtenlik, erinç, coşku
Bayrağındaki bir tek çiçekli
dalla
Orda uçsuz bucaksız
Olanca görkemiyle bir
erguvan imparatorluğu.
Öğrendim öğrenmesine,
mutsuzluk da bir gelişmedir
Tanımadığım kentler, yüzler,
hiç mi hiç tanımadığım
Oteller, genelevler, nar
ağaçları
Dar sokaklar, eğri büğrü
kaldırımlar
Satın alamadığım bir örtüye
çeviren yalnızlığı
Ve bir yağmur öncesinde
belli belirsiz
Üç beş çocuğun birbirini
çağırdığı
Sopasını düşürdüğü bir
dilencinin
Unutup gittiği sonra ses
çıkarmadan
Anlaşılmaz mırıltılarla
yokuş aşağı
Yokuş aşağı, yokuş aşağı!
İner gibi ben de
Örgüsünden başını kaldıran
bir kadının
Gözlerinde
Nasıl binlerce rengin
içinden sıyrılırsa dünya
Bulacağım elbette aradığım o
yeri
Yıllar yılı tuttuğum aklımda
Hani salkımlar içinde bir ev
vardı
Eski bir gemici feneri
asılıydı kapısında
Duvarlarında uçan balıkların
kurutulduğu
Yıkılmışsa ne yaparım bilmem
ki
Eksilmiş gibi ağzımda bir
dişim
Yerini dilimle oynaya oynaya
Dalar çıkarım elbet bambaşka
sokaklara.
Geçerim kurduğum hayallerin
altından
Bir gökkuşağının altından
geçer gibi
Budakları kalın ellerimi
andıran
Asmaların yanıbaşından
Yüzümde bir garajın tutulmaz
akşamıyla
O geçimsiz akşamla
Ve mutlaka kayalardan doğmuş
olan
Göğün mavi yapamadığı bir
şahin
Başımın üstünde tek başına.
Kırmızı dallar, göğe uzanan
çitler
Yıldızları birbirinden
ayıran
Bilmez olur muyum hiç,
mutluluk da bir gelişmedir
Yaşarken olsun, ölümle
olsun, sonu ayrılığa varan
Ey gün batımı! Benden duymuş
olma bu yakınmayı
Bir gül bana kendini kopardı
verdi
Daha dün akşam, daha dün
akşam.
Yürek bir kez görür, sonra
hep gözler görür
Ben onu yüreğimle görmüşüm
anlaşılan
Çözüldü artık o büyü,
yanımda
Sıcaklığı parmaklarımı
acıtan bir haziran
Üstelik çoktan buldum
aradığım o yeri
Tam yedi kez doğan
güneşlerin altında
Bir yitip bir yükselen
sıradağların ardından.
Yıkansam, yıkansam, hep o
güneşlerle yıkansam
Dişleri tenime geçse yaz
rüzgârlarının
İzine pek rastlamasam
Ama kalbini sert ve serin
tutan bir denizciye
Bunu bir daha sorsam
Ne çıkar bir daha sorsam
Sonra hiç konuşmasam, sonra
hiç konuşmasam
Ve bu yorgun, bu üzünçlü
yüreği
Benim değilmiş gibi, benim
değilmiş gibi
Kimse görmeden şöyle bir yol
kenarına bıraksam.