Uyuşukluğuma,
şiş gözlerime, dolu işkembeme, mağaradan
henüz
ayrılmış gibi görünmeme karşın hiçbir zaman
durmam.
Acelem var. Her zaman telaş içinde oldum. Gece
gündüz
bir arı vızıldar beynimde. Sabahtan geceye,
uykudan
uyanışa, kalabalıklardan yalnızlığa, şafaktan
alacakaranlığa
zıplarım. Dört mevsimden her birinin bana
varsıl
sofrasını sunması yararsız; kanaryanın sabah şakıması
yararsız,
yararsız yaz ırmağı gibi sevimli oluşu döşeğin, şu
yeni
yetme kız ve gözyaşları, güzün sonunda dinen. Öğleyin
güneş
ve onun billur sapı boşuna, onu süzen yeşil yapraklar,
onu
yadsıyan kayalar, onun yonttuğu gölgeler. Bütün bu
saltanat
yalnızca hızlandırır beni. Yokum ve geri dönerim,
öksürür
ve aksırırım, bir sırıtışta çevrilirim, ezerim,
dışarıdayım,
içerideyim, sinsi sinsi dolanırım, flüt sesi
işitirim,
derinlerindeyim aklımın, kaşınırım, sanılar
geliştiririm,
iftira ederim, giysimi değiştiririm, daha önceki
bana
eyvallah derim, ne olacağım üzerinde ağır ağır düş
kurarım.
Hiçbir şey durduramaz beni. Telaşlıyım,
gidiyorum.
Nereye? Bilmem, hiçbir şey bilmem- olmam
gereken
yerde olmadığımı bilirim yalnızca.
Gözlerimi
açtığım ilk anda bile yerimin şu bulunduğum yer
olmadığını,
ama bulunmadığım ve hiç olmadığım yer
olduğunu
biliyordum. Bir yerlerde boş bir yer var ve bu
boşluğu
ben dolduracağım, ve o benimle verimli olacak
anlamsızca,
benimle köpüklenecek o gedikte oturacağım o
bir
fıskiyeye ya da kızgın kaynağa dönüşünceye dek. Ondan
sonra
benim boşluğum, benim şimdiki halimin boşluğu,
kendisi
ile dolacak, taşıncaya kadar varlıkla dolacak.
Olmak
için acelem var. Kendi ardımdan koşarım, kendi
yerimin
ardısıra, kendi gediğimin ardından. Kim ayırdı bu
yeri
benim için? Nedir kaderimin adı? Kimdir ve nedir beni
duygulandıran
ve kim ve ne bekliyor beni bütünlemek için
kendini
ve beni? Bilmiyorum. Acelem var. Sandalyemden
kıpırdamasam
bile, döşeğimden kalkmasam bile. Kafesimde
dönsem
dönsem bile. Bir adla, bir jestle, bir tikle devinir ve
yer
değiştiririm. Bu ev, bu arkadaşlar, bu ülkeler, bu eller,
bu
ağız, bu imgeyi biçimlendiren ve habersizce bilmem
nerden
kopup gelen ve göğsüme çarpan şu harfler, bunlar
benim
yerim değil. Ne bu ne de şu benim yerim değil.
Bana
destek olan ve benim kendimi destekleyerek destek
olduğum
bir perdedir, bir duvar. Telaşım atlar hepsinin
üstünden.
Bu gövde sunar bana kendi gövdesini, bu deniz
çeker
kendi karnından yedi dalgayı, yedi çıplağı, yedi beyaz
kasketi,
yedi gülümsemeyi. Teşekkür ederim onlara ve
aceleyle
ilerlerim. Evet, yürüyüş keyifliydi, söyleşi öğretici,
hâlâ
erkendir vakit, işlev bitmedi, ve hiçbir biçimde sonu
bilirmiş
gibi yapamam. Üzgünüm: Acele ediyorum.
Sıkıntıdayım
telaşımdan kurtulmak konusunda. Yatmak için
acele
etmekteyim ve kalkıp şunu söyleyecek kadar telaşlı:
Hoşçakal,
acelem var.
Çevirmen:Ali Cengizkan