T.S.Eliot etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
T.S.Eliot etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2012 Perşembe

T.S Eliot / Poe'dan Valery'ye


Ahmet Kocaman. T. S. Eliot, denemesinde Baudelaire, Mallarme ve daha çok Paul Valery'nin, Edgar Allan Poe' nun şiir ve kuramına gösterdiği tepkiyi çözümlemektedir. Aşağıda yazının İngilizce aslından yapılan çevirisinde Eliot'un eleştirel bakışını toparladığı ve şairsel öz yansıma sorununa karşı tavır aldığı son bölümünü bulacaksınız.

Bütün şiirin insanların kendileriyle, kutsal varlıklarla ve kendilerini çevreleyen evrenle deneyimlerinden kaynaklanan duyguları çıkış noktası olarak ele aldığı söylenebilir; bu nedenle, duyguların ortaya çıkardığı, duyguların kaynağı olan düşünce ve eylemle de ilgilidir şiir. Ancak ne ölçüde ilkel anlatım ve beğeni aşamasında olursa olsun şi­irin işlevi, şairin okurlarında salt aynı duyguları uyandırmak olamaz. Dryden'ın ünlü uzun şiirinde İskender'in ziyafet öyküsünü anım­sarsınız. Asya fatihi, ozan Timotheus’un müziğini ustalıkla değiştire­rek kendisinde uyandırdığı güçlü duygularla gerçekte büyülenmiş olduğunda, Büyük İskender alkol zehirlenmesinin ortaya çıkardığı bir özdevimden (automatism) ıstırap çekmekteydi ve müzik ya da şiir sanatını değerlendiremeyecek durumdaydı. İlk şiirlerde ya da şiirden zevk almanın en temel biçimlerinde dinleyenin dikkati konuya yöneltilir; şiir sanatının etkisi, dinleyici bütünüyle bu sanatın bilin­cine varmaksızın duyumsanır. Dil bilincinin gelişmesiyle başka bir aşamaya ulaşılır; bu aşamada, o zamana değin okur olabilecek olan dinleyici, öykünün kendi içinde ve anlatılma biçiminde iki yanlı bir ilginin bilincine varır: başka bir anlatımla, biçemin ayırdına varır. O zaman, değişik şairlerin aynı konuyu ele alış biçimleri arasındaki ayrımları ayırdetmekten zevk alabiliriz; yalnızca daha iyi ya da daha kötüyü değil, aynı ölçüde hayranlık uyandıran biçemler arasındaki ayrımları değerlendiririz. Gelişmenin üçüncü aşamasında, konu arka planda kalabilir, şiirin amacı olacak yerde salt şiirin gerçekleşmesi için gerekli bir araç olur. Bu aşamada okur ya da dinleyici, ilkel dinle­yici biçeme ne ölçüde kayıtsız idiyse o ölçüde kayıtsız olabilir. Ancak başlangıçta biçeme ya da sonunda konuya bütünüyle bilinçsizlik ya da kayıtsızlık bizi bütün bütün şiirin dışına çıkarabilir; çünkü konu dışındaki her şey konusunda bilinçsizlik, bu dinleyici için şiirin henüz ortaya çıkmadığı anlamına gelir; biçem dışında her şey konusunda bütünüyle bilinçsizlik ise şiirin yokolduğu anlamına gelir.
Bu artan özbilincin, ya da dil bilinci de diyebiliriz, kuramsal ereği, la poesie pure (katışıksız şiir) diyebileceğimiz bir şeydir. Bunun hiçbir zaman erişilemeyecek bir erek olduğuna inanıyorum, çünkü şiir bu anlamda bir ölçüde «katışık» öğeyi bulundurduğu sürece şiirdir ancak; başka bir deyişle, konu, konu olarak değerlendirildiği sürece. Eğer doğru anla­dıysam, Abbe Bremond bir şiiri şiir yapmak için katışıksız şiir öğesi gerekli olmakla birlikte, hiçbir şiirin yalnızca katışıksız şiirden oluşamayacağını ileri sürer. Valery'de ise konuya ilişkin bir tutum değişikliği söz konusudur. Konunun «daha az verimli» olduğunu söylemekten kaçınırken dikkatli olmalıyız. Konu daha değişik bir önem kazanmıştır: araç olarak önemlidir, sonuç ise şiirdir. Konu şiir için vardır, şiir konu için değil. Bir şiir, olanı belli bir biçimde birleş­tirerek birkaç konuyu ele alabilir; bu bakımdan «şiirin konusu nedir?» diye sormak anlamsız olabilir. Birkaç konunun bütünleşmesinden başka bir konu değil, şiir ortaya çıkar.
Bu noktada bir estetikçinin önerdiği şiir kuramı ile bir şairin şiir kuramı arasındaki ayrımı belirtmek istiyorum. Bir şairin, bilmeden şi­iri nasıl yazdığını söylemesi ile şairin kendisinin bilinçli olarak o ku­rama göre yazması ayrı ayrı şeylerdir. Kuram şairin salt yazdığını açıklaması anlamından başka bir şeydir yazmayı etkilerken. Valery gerçekten bilinçle ve özenle yazan bir şairdi; belki de tümüyle kura­mın yönlendirmesi olmadığında en yetkin konumundaydı, ancak ku­ram üzerinde düşünmesi, yazdığı şiirin türünü kuşkusuz etkilemiştir. Şairler içinde özbilinci en üst düzeyde olanıydı.
Valery'nin bu aşırı özbilinçliliğine başka bir şey eklenmeli: aşırı kuşkuculuğu. Şiirin konusu olabilecek hiçbir şeye inanmayan böyle bir kişinin, «sanat sanat içindir» öğretisine sığınacağı düşünülebilir. Ancak Valery sanata bile inanmayacak kadar aşırı kuşkucu biriydi; il­ginçtir yazdıklarını çoğu kez bir karalama, ebauche olarak nitelemiştir. Sonuçlarla ilgilenmeyi bırakmıştı, salt süreçlerle ilgiliydi. Sanki şiir yazarken, salt kendini içe dönük biçimde gözlemek için şiir yazmayı sürdürüyordu: kişinin gözlemlerini anlattığı denemelerini (bunlar kimi zaman şiirlerinden daha coşkuludur, çünkü bunları yazarken daha çok coşku duyduğundan kuşku duyuyor insan) okuması yeter. Denemelerini topladığı son kitabı olan Variete V’te bunu ortaya koyan bir görüş vardır: «Bana gelince, itiraf etmeliyim, sanat yapıt­larının biçimlenmesi ve oluşumu ile yapıtların kendilerinden daha çok ilgiliyim»; daha sonra şunları ekliyor: «Görüşüme göre en gerçekçi felsefe, düşünce nesnelerinden çok, düşüncenin kendisinde ve yönlendirilmesindedir.»
Burada Valery’nin en üst düzeye taşıdığı, Poe’ya değin götürülebilecek bir kavram var elimizde. İlk olarak Baudelaire'in Poe' dan çıkardığı, daha önce sözünü ettiğim öğreti var; «Şiirin önünde şi­irin kendisinden başka bir şey olmamalıdır»; ikinci olarak şiirin kom­pozisyonu olabildiğince bilinçli ve amaçlı olmalı, şair yazma eylemi sırasında kendisini gözlemeli ve bu, Valery gibi kuşkucu bir kişide, aykırı biçimde tutarsız bir sonuca, kompozisyonun, onun sonucu olan şiirden daha ilginç olduğu sonucuna götürüyor.
Önce, Poe'nun şiirinin «katışıksızlığı» konusu var. «Dilin katışıksızlığı» anlamında düşündüğümüzde, Poe'nun şiiri katışıksız olmaktan çok uzaktır, çünkü Poe'nun sözcük kullanımındaki özensiz­likten ve savrukluktan sözetmiştim. Ancak katışıksız şiir anlamındaki katışıksızlık Poe'ya kolayca ulaşmıştır. Konu önemsizdir, işleyiş her şeydir. Katışıksızlığı arılaştırma işlemi yoluyla elde etmek zorunda değildi, çünkü gereci zaten temelsizdi. İkincisi Poe'da kuramlara inanmaktan çok onları gözönüne almak diye sözünü ettiğim bir kusur var. İşte yine bu noktada Poe ve Valery ile birlikte aşırılıklar bu­luşuyor; olgunlaşmamış zihin inançlar noktasına değin gelişemediği için düşüncelerle oynarken, yetişkin zihin inançları tanıma konusunda çok kuşkucu olduğu için düşüncelerle oynar. Sanırım bu karşıtlık yoluyla Valery'nin Eureka'ya hayranlığını açıklayabiliriz - Poe'nun felsefe, teoloji ya da doğal bilimlerde yeteneksizliğini bildiğimiz için çoğumuz üzerinde hiç derin izler bırakmayan, ama Baudelaire'in ardın­dan Valery'nin «düzyazı-şiir» olarak son derece değer verdiği o evren- bilimsel fantezi. Son olarak, Raven'in kompozisyonunu çözümleme­sine ilişkin Poe'nun şaşırtıcı sonucu var. Kompozisyon felsefesi bir aldatmaca, kendi kendini kandırmaca, ya da şiiri yazarken Poe'nun öngörülenin epeyce doğru bir kaydı olmasının önemi yok; önemli olan, bunun Valery'ye bir yöntem ve uğraşı yazarken kendi kendini gözleme çabasını telkin etmesi. Elbette Poe'dan başkaları da şiirsel süreci incelemişlerdir. Coleridge Biographia Literaria'da kuşkusuz öncelikle Wordsworth'un şiiriyle ilgilidir; felsefe ird­elemeleri ile eşzamanlı olarak şiirin yazılışının peşine düşmez, ama Valery'yi büyüleyen sorunu usa getirir: «Şiir yazarken ne yapıyo­rum?» Ancak Poe'nun The Philosophy of Composition' sorunun mise au point'ıdır (temeli, dayanak noktası), bu ona Valery ile sona eren bu süreç bakımından büyük önem kazandırır. İçebakışın şiirsele kaynaması için, Valery eleştirel etkinliği en uç noktaya, İkincinin (içebakışın) birinciyi yoketmeye başladığı noktaya değin götürür. M. Louis Bolle bu şairi incelerken çok yerinde olarak şu gözlemde bulunur: «yapıtını bütünüyle açıklamasa bile bu aydınca özseverlik (narcissism) şaire yabancı değildir, «bir sanat yapıtı, sanat yapıtının üretimi olarak ne­den düşünülmesin?»
Sanırım, daha önce de işaret ettiğim gibi, başlangıcını Poe'da gördüğümüz ve Valery'nin yapıtında meyvesini veren art poetique (yazınbilim) gideceği yere kadar gitmiştir. Bu estetiğin daha sonra gelecek şairlere bir yararı olacağına inanmıyorum. Yerini neyin alacağını da bilmiyo­rum. Salt buna ters düşen bir estetik de işe yaramaz. Tek önemli şeyin konu olduğunu, şairin doğaçtan, düşünceye yer vermeyen birisi olması gerektiğini, tekniği gözardı edip esine dayanması gerektiğini dirençle savunmak aslında oldukça uygar bir tutumdan barbarca bir tu­tuma düşmek demektir. Poe ve Valery'nin estetiğini kapsayan ve onu aşan bir estetiğe sahip olmamız gerekir. Bu sorun zihnimi çokça uğraştırmıyor, çünkü şairin kuramlarının uygulamalarından çıkması gerektiğini, uygulamalarının kuramından çıkması gerekmediğini düşünüyorum. Ama önce Poe'dan Valery’ye uzanan gelenekte en çok hayranlık duyduğum ve hoşlandığım birtakım çağdaş şiirler var; ikinci olarak, geleneğin kendisinin aynı yüzyılda her yerde şiirsel bilincin en ilginç gelişmesini simgelediğini düşünüyorum ve son olarak, bütün olasılıkların ortaya çıkarılması gerektiğini düşündüğümüzden, kimi şiirsel olasılıkların kendi içinde ortaya çıkarılmalarına değer veriyo­rum. Poe'ya Baudelaire, Mallerme ve hepsinin ötesinde Valery'nin gözleriyle baktığımda önemine, yapıtının bir bütün olarak önemine inanıyorum. Geleceğe gelince: şu savunulabilir, özbilincin gelişmesi, Valery'de gördüğümüz dil konusundaki aşırı bilinç ve duyarlık, eninde sonunda insan zihninin ve sinirlerinin başkaldıracağı bir baskı yüzün­den çöküntüye uğrayacaktır; nasıl ki bilimsel bulgu ve buluşların, siyasal ve toplumsal düzeneğin sınırsız biçimde ayrıntılanması, insan­lığın karşı konulmaz bir tepkisine yol açabilir ve çağdaş uygarlığın yükünü taşımaktansa en ilkel zorlukları kabul etmeye hazır olunacak bir noktaya ulaşabilir. Bu konuda belirli bir düşüncem yok: konuyu size bırakıyorum.
1948
20.Yüzyıl Edebiyat Sanatı / İmge Yayınevi
Görsel: Edvard Munch

29 Mayıs 2011 Pazar

J. Alfred Prufrock'un Aşk Şarkısı / T.S.Eliot

Verdiğim yanıtlar, bilseydim ki    
Dünyaya dönebilecek birinedir,
Bu alev şimdiye çoktan sönerdi.
Ama hiç kimse sağ dönmemiştir
Bu derinlikten, dendiğine göre.
Küçülmeden yanıtlıyorum bir bir.
DANTE
Cehennem XXVH'den
Gidelim öyleyse, sen ve ben,
Akşam göğe karşı serilmiş yatarken
Eterlenmiş bir hasta gibi masada;
Gidelim o yarı tenha sokaklardan:
Mırıltılı inziva yeri olan
Tedirgin gecelerin, tek gecelik salaş otelleriyle
Ve istiridye kabuklu, talaşlı aşevleriyle,
Sokaklar ki yoz tartışmasınca sinsi niyetlerin
İzleyip durur seni
Duyasın diye sanki o ürkünç soruyu...
Ah, "Nedir?" diye sorma sakın,
Gidelim de bir hatır soralım.

Salonda kadınlar girip çıkar
Mikelanjelo'dan söz açar.

    Sarı sis sürterken sırtını pencere camlarına
Sarı duman sürterken burnunu pencere camlarına
Yaladı köşesini bucağını akşamın,
Oyalandı bir süre oluklardaki sularla,
Aldırmadı bacalardan inen kurum inerken sırtına,
Taraçayı hızla geçip ansızın atıldı,
Baktı, ılık bir Ekim gecesiydi gelen,
Bir kıvrılıp evin çevresine, uyuya kaldı.

Ve gerçekten zamanı gelir
Pencere camlarına sırtını sürterek
Sokaklar boyunca kayan sarı dumanın;
Zamanı gelir, zamanı gelir
Yüzün olur karşındaki yüzleri karşılayacak;
Cana kıymanın da, yaratmanın da zamanı gelecek,
Ve zaman, tüm işleri ve günleri için ellerin
Ki alıp soruları düşürür tabağına tek tek;
Senin zamanın ve benim zamanım,
Ve zamanı sayısız kararsızlığın da
Ve sayısız görüşlerin ve caymaların da,
Daha tadına bakmadan tost ile çayın.

Salonda kadınlar girip çıkar
Mikelanjelo'dan söz açar.

Ve gerçekten zamanı gelir
Sorarsın, "Cesaretim var mı?", "Cesaretim var mı?",
Zamanı gelir geri dönüp merdivenden inmenin,
İç ezikliğiyle tepemdeki kelliğin —
(Diyecekler, "Saçları nasıl da seyrelmede!")
Günlük elbisem üstümde, kolalı yakam çenemde,
Kravatım şık ve sade ama üstünde sıradan bir iğne —
(Diyecekler, "Ama kollarıyla bacakları ne ince!")
Cesaretim var mı
Tedirgin etmeye evreni?
Bir dakika da yeterli zaman var
Kararlarla caymalar için ki bir dakika değiştirir hepsini.

Çünkü tümünü de bilirim ben, tümünü bilirim —
Bilirim nedir akşamlar, sabahlar, ikindiler,
Hayatımı çay kaşıklarıyla ölçmüşüm bir bir;
Ölgün bir düşüşle ölen sesleri bilirim
Uzakça bir salondaki müziğin etkisiyle.
Nasıl cüret ederdim öyleyse?

Ve gözleri de bilirim ben, tümünü bilirim —
Gözler ki tek cümlelik yaftada özetler seni;
Ben ki yaftalanmış yayılmışım bir iğne altında,
Ben ki iğnelenmiş, duvarda kıvranmaktayım,
Nasıl başlayabilirdim o durumda
Tükürmeye günlerimle alışkanlıklarımın izmaritlerini?
Nasıl cüret edebilirdim hem de?

Ve kolları da bilirim ben, tümünü bilirim —
Kollar ki bileziklidir, beyazdır, çıplaktır,
(Ama lambanın ışığında ayva tüylerine bürünür!)
Yoksa o parfüm mü, bir elbiseden,
Bana böyle boş şeyleri söyleten?
Kollar ki ya bir masaya dayalı, ya bir şala sarılı.
O zaman mı cüret etmeliydim?
Nasıl başlamalıydım ama?

………….

Diyeyim mi, akşamüstü dar sokaklarda sürttüm
Ve pipolarından yükselen dumanı seyrettim
Pencerelerden sarkan ceketsiz, yalnız adamların?.
Çentikli bir çift kıskaç olmalıydım ben
Sessiz denizlerin dibinde seğirten.

………….

Ve ikindiler, akşamlar, böyle deliksiz uyusun!
İnce uzun parmaklarla okşanmış,
Uykuda... yorgun... sözde hastalanmış,
Yatıyor yerde, burada, yanımızda upuzun.
Yeter miydi, çaylar, kekler, dondurmalardan sonra,
Sürüklemeye gücüm, o anı bir çıkmaza?
Ama ağlayıp oruç tuttum, ağlayıp yakardım,
Gördümse de başımın (dazlakça) bir tepside getirildiğini,
Bir yalvacım diyemem — hem nedir ki, önemi;
Görmüş ün yalazının benim için parıldadığım,
Görmüş ölümsüz kavasın paltomu tutup sırıttığını,
Ve doğrusu korkmuştum.

Ve üstelik onca çabaya değer miydi?
O fincanlar, o marmalat, o çaylardan sonra,
Porselenler arasında, seninle söyleşimiz arasında
Değer miydi onca bocalamak,
Sorun'u bir gülüşle kesip atmak,
Sıkıp bir yumak haline sokmak evreni,
İtip yuvarlamak sonra o ürkünç soruya,
Demek için, "Ben Lazarus, ölüler arasından,
Geldim anlatmaya her şeyi, anlatacağım size her şeyi" —
Ya biri, yastığa gömerek başını umursamadan
Deseydi, "Demek istediğim hiç de bu değil.
Hiç de bu değil."

Ve üstelik onca çabaya değer miydi,
Onca üzüntüye değer miydi,
Günbatımlarından, avlulardan, sulanmış sokaklardan,
Romanlar ve çay bardakları ve yeri süpüren eteklerden
sonra
Hem bunlar, hem daha nice şeylerden sonra? —
Elde değil ki söylemek açıkça içimdekini!
Ama  bir  hayal  feneri  sanki  beyaz  perdeye  yansıtmış
sinirleri:
Onca üzüntüye değer miydi
Ya biri, gömülerek yastığa ya da sıyırarak şalını
Ve dönerek pencereye deseydi bir:
"Hiç de bu değil,
 Demek istediğim hiç de bu değil."

Yooo! Ne Prens Hamlet'im ben, ne de elimdeydi olmak;
Bir maiyet lorduyum, öyle biri ki elbette
Renklensin diye bir gezi önayak olacak bazı sahnelere,
Öğüt verecek prense; tamam, bir oyuncak prensin elinde,
İşe yaramaktan hoşnut, saygılı,
Politik, ölçülü ve çok dikkatli;
Cafcaflı sözlere düşkün, biraz da kaz kafalı;
Kimi zaman da, doğrusu, gülünç adamakıllı —
Adamakıllı Soytarı, kimi zaman da.

Kocamaktayım... Kocamaktayım...
Paçaları kıvrık pantolonlarla dolaşacağım.
Saçımı arkadan mı ayırayım? Bir şeftali yesem mi
acaba?
Ayağımda beyaz flanel pantolon, dolaşacağım kıyıda.
Birbirine şarkı söylüyordu deniz kızları orada.
Sanmam ki bana şarkı söylesinler.

Gördüm onları denize açılırken dalgalar üzre
Tarayıp savrulan dalgaların ak saçını tel tel
Bir ak, bir kara, suları savururken yel.

Oyalandık bir süre salonlarında denizin,
Denizyosunu çelenkli denizkızlarının yanındaydık.
Uyanıncaya dek insan sesleriyle, sonra boğulduk.

1 Mart 2011 Salı

T.S.Eliot / Şiir ve Şair



"...bir şiirde şairin niyeti, belki de bütün temel ve yan anlamlarıyla söz kaynaklarını ve sadasını kullanarak karan­lık dürtüyü dizelere dökmektir. İfade edilinceye kadar ne söyleyeceğini bilmez; bulacağını bulmak için çaba har­carken başkalarının anlaması için kafa yormaz... Doğum sancılarından kurtulup, rahatlayabilmek için çırpınır durur. Yazdığı sözler ve şiir, cinin dualarla def edilmesi gibi bir şeydir....sadece bu ani sıkıntıdan kurtulup rahata kavuşmak... Nihayet sözleri yerli yerine oturttuğu zaman...adeta günahlarından arınma ve bir çeşit dinginleşme gibi duyguları aynı anda yaşar. Şimdi şiirine şunu söyleyebilecek durumdadır: Git, benden uzaklaş! Kitapta ait olduğun yeri bul ve bundan böyle benden seninle bir daha ilgilenmemi isteme."