Cemil Yüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cemil Yüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mayıs 2019 Perşembe

Düş Birliği / Cemil Yüksel

sen hep sürgüne doğru gitmemi isteyen ayaklarımı çağırdın
ellerime bakıp buldukların savaş yıkıntısı delik deşik bomboş
acıyı düşen bir çocuk gibi kucaklar kaldırırsın ey merhamet
kara lastiklerinde yolculukları biriktirmiş eski bir bisiklet Eskişehir'de
bağlı uzun zamandır yağmur pas ve beklemekten kovulmamış
o bisikleti hatırlamayı söz vermiştin her durduğunda
ne diye gelmiştik biz bunca yolu hangi nedenin kışıydı bu
numarası verilip sıralardan kovulmuş gibi yapayalnızdık
"görüyorsun gündüzler yaşamak, geceler pişman olmak için"

bahçeleri ne kısa sevdik çiçekleri hoplatan sevinçlerden korkarak
kıvrılan ne varsa kağıt kesiği hınçla trenlere zorla bindirilmiş
biliyoruz ki geçmiyor hemen gülün parlatan iğnesinden akan ısırık
kendini açmaya yol bulmuş dudakların bir tayı hazırlıyor toprağa
biliyoruz işte taşıdığını ellerin bile bile kök tutmaz bayrağını
"hayat öylece sızıp kaldığımız bir yatak" işte çıplak ve ütüsüz

uyandım seni bildim közleri üfler gibi dağınıklıklardan
parlak neşen vardı karanlığında katılmaya istekli gürültü
düş birliği tarafından yakalanmış fotoğraflara asılı
sırtından vurulmak için açılan çıplaklık düşen yaprak sessizliği
tam şuramıza doğru çıkıyorum mırıltılarla bu şarkı en sevdiğin
susamadım acıkmadım dediğinde de bildim gövdende kurulan hazırlığı
batıyor artık yutkundukça sevgisi pürüzlü bir ağaç gövdesi gibi

hatırla bir bağı dolduran nedir üzümleri ve ılıklığın huzuruyla
konuşur su süt ve beyaz dökülür üstüne kullanarak ağzını

ağzın diyorum en ilkel mağarası konuştuklarının
iniltilerini taşıyor fısıltılarla sözcüklerin arasından
farkındasın.






30 Kasım 2017 Perşembe

Birisi Var / Cemil Yüksel

gözlerini yeniden bulmuş gibiyiz içimizde
daha yaşını yeni almış bir çocuk gibi
ayağa kalkmayı deneyerek güç alan
ve durmakla öğrenmiş yürümekteki sevinci
ışığını yeniden bulmuş gibi hareketlerin
incecik duruyor eriyen bir mumum etrafında

acıyı buluyoruz koyu derinliği nice yarada 
ütülere yapışan etleri ayırırcasına kemiğe kadar
uzun bir iyileşmeyle üfler bilgisini ruhumuza 
ve sonra beklemediğin bir anda getirir
iki çocuk karşılaştığında parlayan güneşi

bazı şeyler, o şeylerin içinde her şeydir 
haldir, kelimesi bulunmamıştır daha 
bir şair bunu dener, durmadan yeni bir örgü
kelime ve anlamı ilmekleyerek iki ters bir düz
şaşırmanın gözlerini yeniden bulmak için içimizde

O gözlerle göründüğünde tanırız
apaçık, parlak ve naif şimdiyi
yumuşak bir beyazlığa dolarız annelerden
doğmak gibi yayılır bir sütün ılıklığı.

gözlerden açılmaya konmuş çiçekler gibiyiz
en uzun denizlere ve ufka bakmaya doğru
karşılarız kendimizi tam burada olmaya. 

10 Haziran 2016 Cuma

O Kendini Çağırınca / Cemil Yüksel


o kendini çağırınca
bahçenin yeşili seslenir ışıltılarla
boynuyla salınan çiçekler gibidir rüzgar
tam o vakit duvar dipleri
gölgesine saplamış parlaklıkla sarsılır.

huşu içinde yazılmış yazı ve
kabuklarını döken ağaç
okunması zor işaretler taşır
gecenin rengini emen saçlarına.

o kendini çağırınca
elma dilimi hatırlar, harf kelimeyi
yaprak ağacı, su dağı hatırlar
yüzüne doğrulmuş her ayna güneş gibi
damlatır mumu kenarından
tek başına sıcaklık kalır 
o kendini çağırınca

ne zaman göz göze gelinirse orada
dalınabilir uçsuz bir derinliğe 
sonsuz düşmek de yine gözlerden
sevgiden bir el tutmuş uzayı
işleye işleye çağırır köklerinden ormanı

binlerce kuşun sesi akşam üstüdür 
yamacı yankılanır kelimelerden
cennet milyon yılda durulmuş bir gök
deniz kendine bakıldığında hatırlar
güneşe doğru hangi iplerle çekildiğini

binlerce havalanmış doğan
bir resim için kurulmaz göğe
yırtıcı ve çeviktir açlık
uyan diye sarsar karanlığını
o kendini çağırınca.


14 Nisan 2016 Perşembe

8 / Cemil Yüksel


bunların hepsini sen planladın değil mi?

bu yağmuru yağdırıp, bulutları çizdin koyu koyu
aramıza bir soğukluğu aldın koydun çok hızlıca
tek dokunuşla bira şişesinin kendini kırması gibi
bir yanıt ararken, tesadüf zihnin kaplıca suları
karşılıyor dünyaya çıktığı kaynağı.
sağanakta şemsiye altında üç kişi 
ıslanmak sadece bir kişi için imkansız

bazen sıtmalar tutar gibi olunur
bazen bazı duvar diplerini ısıtan küçük bir ilgidir
tramvaylarda birbirini özenle dinleyen
olgun çocuklar gibi
alıp yerleştirdin hemen ön koltuğa
giyinip çıkmış gibi kendine doğru yakınlığı
gözlerinden, kalbinden, dudaklarından çıkardın
kapkara ve kırmızı öpücüklerle iç yüzünü

bunların hepsini sen planladın değil mi?

bahar uzanmış gibi kollarından
sulara vapurlar gibi Kadıköy Karaköy arası
upuzun sekiz saat ıslanmış sessizlikten.
bölüp başlamak ortasından geceyi
küçülen bir hayal gibi tadıyoruz 
iki kulağın duymak için eğildiği dikkati.

kelimeleri dışarıda bırakan kabul
neşe katarak büyütüyor çiçeklerini

inanmıyorum buna, sen planladın değil mi?

23 Şubat 2016 Salı

Bir Adım / Cemil Yüksel

 
                                                                 Nusret’e, bir Nusret’i terk ettiği için,

kısa sakalından alıp sevinci saçlarına bulaştırıyoruz
bilmiyor kimse saçlarının ne kadar uzun olduğunu

üstünde elbiselerle taşıdığın siyah ve haki renkler
biraz dünyaya konulmuş bir dur işareti
kim yaklaşsa sesini arttıran siren biraz da
buluyor orada bırakıldığını ve incindiğini bakışlarla

sırf bunu duymamak için sızıyor zihnin gürültüsü
durmadan alıp götürüyor seni uğraşlara
tamirlerin, aletlerin ve insanların kaosuna
ne zaman varsan kelimesizliğe boşluktan oluyorsun
tedirginlikle buluşturuyor seslerin yokluğu gözlerini

o çocuk şekerin uzatılıp çekildiği bir ikirciklikle
kandırılmış, unutmuş bahsini kendini bırakmanın.
bahçenin içinde ne zaman bulsan zıplayan çiçekleri
orada sonsuzca durmaya koşmalı ayaklarını.

elleri başka başka gör
gözleri başka başka doku
kurmaktan kırıla kırıla, bulutla kendini
capcanlı yeşilliğin ağından.

kısa sakalından alıp sevinci saçlarına bulaştırıyoruz
bilmiyor kimse saçlarının ne kadar uzun olduğunu.

örüyoruz bir bulutu görünce yerlerde gezinen ayaklarımızı
bilmiyor kimse bir adım atınca bir dünya dönüşüne denk gelişimizi.

7 Şubat 2016 Pazar

Bir Rüzgar Bir Dalga / Cemil Yüksel

kalınabilir, yarısı sulara gömülü gövdesiyle
bir deniz kıyısında, yarı ıslak yarı kuru bir canlı gibi.

bilmek istedikçe, dipleri eşeleyen huzursuzluk ve
her imdat daha bir aşağıya çeken

suları izle, sular gibi hatırla bırakmayı
bir rüzgar bir dalga ansızın gelip alacağı tutar.

20 Ocak 2016 Çarşamba

Nilüfer / Cemil Yüksel

anlayış bulduğun güzel çiçek.

çamurlar içinde yüksel
ışığa ve kuvvete 
rengarenk buluştur bizi
hem derinde hem sığda
köklendir bizi...


21 Ağustos 2015 Cuma

Bir / Cemil Yüksel

görünmez seslerdir başlar yaban
sessizlik dolar avuç içi ağırlığıyla
saçların ayrılık bağı üzümlerle bir
başakları sarartan güneşin bakışı
güneş görür, güneş gözle bir

yanmakla uzar o keskin kokusu sarının
yanmak azaltır aşkın acıyı
siyah duman leke cayır cayır hepsi bir

cehennem kayar bir yumurta gibi içinden
kim gelir oturursa üstüne sıcak

derviş hırkası gibi üstünde serinlik
yayılır etrafa gül ve diken
konuşması bir.

9 Haziran 2015 Salı

Balıkların Hız Yolu / Cemil Yüksel


ey yol, akışın ve seslerin uzayan gövdesi
her şey biraz sürüklenerek katılır sana
 ışıyan sözcükler ve ölüm de capcanlı,
dolaşırken iteleyerek bulur herkes çarpıntısını  
balıkların hız yolu, suları şenlendiren sıcak
taşları vaktinde parlatan kalın coşku

ey suların aşındıra aşındıra çizdiği harita 
ne güzel bulmuşsun yüzümüzde
eskilerin kuru otlardan topladığı sağlığı

duran her şeye bakmaktan
fırlar bir koşucunun anlamsızlığı
herkesin örgü ipi halinde vardır 
rüzgar ve az sevilmişlikten yapılma bir karışıklığı
yerleşir ısıtan kazaklara
burnunu silerken aldığın her derin nefes
kurumaya yüz tutmuş bir beyazı büyütür kollarında
ayaklarım gözlerim bilmezliğimle hepsi birden
yerin bulur ilkin öpücük ve hazla şeklin olmaya

ey yol kimi gürültülerle konuşur yerküre
bir renk halinde toplanır sonra ateşin sözcükleri 
işte öyle dolanıp duruyorum etrafında 
vakti geldiğinde kuşların anımsadığı göçler gibi.



19 Mayıs 2015 Salı

Belimin Altına Güzelleme / Cemil Yüksel


birileri merak ediyordur
 –ettikleri muhakkak- diye söylüyorum
belimin altında ne var
çiğdem çiçeği yumrulu mavi otsu
ilkbahar ve sonbahar da açar
kekik ve çürümüş et kokusu
uzay mimarisi yer çekimsiz bir dünya var

belimin altında
korkunun tutkuyla ağzıma dilini daldırması var
her türlü kibrin yargılamanın çaresizliği
belimin azcık daha altında
duvarlara astığınız resimler, boş bakışlar
köprü üstünde kaptığınız atlara binememeniz var
daha da merak ediyorsanız
ibneler, çirkin orospular, baldırlı travestiler
üç beş kadın da var ayrı ayrı hepsi yatakta
sonra hepsinin aynı yatakta olması var
dünyanın tüm kadınları ne büyük yatak
-içlenme sesi-

incinmişliğin kır çiçekleriyle ezilmiş yüzün var
güzel kardeşim belimin azcık biraz daha altında
yalanlar, senin yılanların, söz vermeyi kusmuşluğun
senin çaresizliğin var
denize girmiş çocukların sevinci var ahanda
sudan çıkmak istemeyen çocukla
yıkanmak istemeyen çocuğun aynı isteği var

hırlayan köpek yüzleri, sokağın tam ortası da var
lambalardan güneş yapma imdadı
kahkahanın alay küpü, otoyol var vızır vızır
sikindirik bisikletler, kırılmış birkaç bira şişesi var
güzel alkoller en tadında
bir kadında başka kadınları öpmek var

ah biliyordumlar, bilmez miyimler, bilmiştimler var
hissediyorumlar enerjimler gelmiştiler
santral işte bunlar belimin az biraz daha altında

belimin altında ne var biliyor musun
ah be güzel kardeşim
az biraz daha altında s*k var.









10 Ocak 2015 Cumartesi

Aşk Değil Bu / Cemil Yüksel


yok hayır aşk değil bu
bir bulutun diğer bulutla karşılaşması
beyazlığın değmesi hürlüğün dolaşması
sarılması gibi pabuca kadifenin
sıcaklığın ve temizliğin uzaması bu

hayır hayır aşk değil bu, adını boşver
suların boyuna aşağılara doğru görmesi
buluşmayı azdıran bir sevinçle
kanması çağıltıyla, müziğin
yol üstündeki yeşili canlandırması

mavinin üstüne boşalması gökyüzüyle
sesinin ayarlarını durmadan değiştiren
miden değil sadece, gırla boğazına çıkmış
bir salınım heyecandan iteklenen

aşk değil bu kimsenin yeteri yok buna
dönüp bakmak gibi durmadan ilginin
yönelerek mutlak bir an kurması
boşluktan sarmaş dolaş göğüs kafesi
güvercinler gibi şişiyor her kelimede

hayır aşk değil bu
evet aşk değil bu
aşk değil bu
aşk değil

aşk.


Not: Gökyüzündeki iki bulutun birbirine değip ve karışmasının
        anlık tanıklığından çıkmıştır bu şiir





9 Ocak 2015 Cuma

Seviyorum Seni / Cemil Yüksel


yeşil erik gibi seviyorum seni
ağzında taşkınlığa varan sular
sözcükleri az az çıkarmış dilinden
tutkuya ağır koşan ayak bileklerinle
geldiğin oluyor her türlü hazırlığa

kararmış incir gibi seviyorum seni
pazarlarda bağrılan utancın yayık sesi
gözlerine değen onlarca rengin
bir araya gelince yoğun ve yayılan
açılınca övüyorsun her türlü kırmızılığı

mis gibi kokan kavun gibi seviyorum seni
güneş lekesi benleri toplayan sarıdan
avcuna yerleşmiş tam bir uygunluk
dönüp durdukça karşılaştığımız yol kenarında,
kamyon kamyon devriliyorsun her türlü mutluluğa

dişleri çağıran kırmızı elma gibi seviyorum seni
bir buluşu çağıran sezgiyle, birdenbire
ağaç toprak su ve kökleri bütüne doğru buluşturan
tohuma doğru ilerledikçe bulan boynunla
uzanarak süzülüyorsun her türlü öpücüğe

  

Fesih / Cemil Yüksel


elimden geleni yaptım zuhal olmadı
yüzüne dahi bakmadım ilaçların, tutmadım kitapları
yanılırım dedim, bakarım da kalırım diye ters ettim
kadınlardan duymayı sevdiğim küfürlerle acıttım 
derimin en ince yerlerini
zuhal kimselere açmadım kapıları
anahtarları attım çıkamamaya koydum kendimi
yine olmadı zuhal yine olmadı
bir askı ipiyle doladım evin içini 
kurulandı yıkadım kurulandı yıkadım
ütüledim buruştu ütüledim buruştu
ellerim sandalye taşımaktan yoruldu zuhal
kahve fincanlarını açıp kapamaktan sehpalar eskidi
cımbızınla çekiyorum fazla kalmış kemikleri
saç lastiğinle tutturuyorum kasları
bir çöp torbası halinde çıkarılacağız tüm evlerden

yüzüklere giremedim, çiçekler yalanlayamadı
bir evlilik atığı dolan çöp evlerden taşamadım zuhal.



29 Aralık 2014 Pazartesi

An / Cemil Yüksel


ey sevgimin genişleyen damarı
kanı ve suları taşıyan rahat gövde
yeşili maviyi gün boyu gezdirip
kırmızı ve siyahı karşılayan dönüş
parlak yıldız, canlılığın besleyici varlığı
ellerim ve içimde nasılsa bulurum
çiçeklerin rüzgarla bulduğu neşeyi
sıcaklığını bulmuş kayalardan akan suyu,
bulurum hülyası açık bırakılan pencerelerde
kedilerin el hareketlerinden ördüğü sığınağı
kuşların uçuşlarına dolanarak aktarılan döngü
küçük balıkların akıntıdaki hep birdenliğini
yolcuları yolları uzun solukları
tozun ağzı ağırlaştıran kurumayı
bulurum nicedir gözlerimin içlerinde
birike birike kendine renkler ışıyan sevinci
alırım her türlü bakışında ağaçların
gökten beslenerek doyurulma ululuğunu

ey anın mekanında huşu bulmuş görüntüm
kulpu kırık kapıları zorlanarak açılmış kenar çığlıkları
sana basit ve zoru inatla gösterenden değilsin
kelimeleri bulup çıkarmayı huy edinmiş aklın değilsin
bulunmaz sadece maddeyi bağıran işaretler
uzun bir sessizliği kaplamış üstünde ne varsa
duymamış mıdır ağzı açılarak büyüyen yanardağ

üfleyecek büyük yangına
bir gün tüm "benim" ve "seninleri"....