Resim Sanatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Resim Sanatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2018 Pazartesi

Vincent Van Gogh - Theo'ya Mektuplar


Mektubuma küçük bir karakalem resim ekliyorum. Okulun penceresinden bir görünüm. Çocuklarını görmeye gelen ana-babalar istasyona dönerlerken, çocuklar bu pencereden el sallarlar onlara. Hiçbirimiz bu pencereden görünümü unutamayız. Hele bu hafta sen de görmeliydin. Yağmur yağıyordu, özellikle alacakaranlıkta, sokak lambaları yandıktan sonra, ıslak yol üstüne yansıyan ışıklar görülecek şeydi.
Böyle günlerde Bay Stokes’un sinirleri bozuluyor bazen, hele çocuklar gerekenden biraz fazla gürültü yaparlarsa, akşam yemeğini yasakladığı oluyor. Ah, onların o pencereden bakışlarını görmeni isterdim. Bayağı acıklıydı.. Yemek saatlerini beklemekten başka o kadar az şeyleri var ki ellerinde günlerin geçmesine yardım edecek.. Bir de onların karanlık merdivenlerden, karanlık koridorlardan geçip yemek salonuna gidişlerini görmeni isterdim. Yemekhane parlak, güneşli bir yer..
Bir başka ilginç yer de, yer döşemesi çürümüş olan oda. Burada altı lavabo var, çocukların yıkanıp temizlenmeleri için, camları kırık pencereden soluk bir ışık giriyor içeri. Bu da melankolik bir görünüm. Bu çocuklarla bir kış geçirmek ya da eskiden geçirmiş olmak isterdim, nasıl olduğunu bilebilmek için.. Sana yaptığım resmin üstüne yanlışlıkla yağ damlattılar, kusurlarına bakma.
**********

*“Hastaydım, kafam yorgun, ruhum umutsuz, gövdem acılar içindeydi. Tanrı’nın hiç değilse manevi enerji ve güçlü bir şefkat içgüdüsüyle donatmış olduğu ben, en acı bir cesaretsizlik çukurunun dibine düşmüştüm ve çok öldürücü bir zehirin, soluk alamayan kalbime dolduğunu duyuyordum. Yaylada üç ay geçirdim.. O güzel yöreyi bilirsiniz, insanın ruhu kendi içine döner ve eşsiz bir dinlenmenin tadına varır, her şey dinginlik ve huzur yaratır, orada, Tanrı’nın kusursuz yaratımı önünde, ruhunuz örf ve adetlerin boyunduruğundan kurtulur, toplumu unutur, toplumun el kol bağlayan zincirlerini gevşetir yenilenmiş bir gençliğin gücüyle.. Orada her düşünce duaya dönüşür, taze ve özgür doğa ile uyum içinde olmayan her şey bırakır yüreği. Ah, orada yorgun ruhlar huzur bulur, bitkin insan gençlik gücüne yeniden kavuşur. Hastalık günlerimi böyle geçirdim işte... Sonra akşamlar! 'Ayaklarını küller arasına uzatıp kocaman ocağın önünde oturmak, bacadaki bir çatlaktan sanki beni çağırırmış gibi ışınlarını gönderen yıldıza bakıp durmak, ya da derin düşlere dalarak ateşe bakmak, alevlerin yükselip, titreyip, kazanı, ateşten dilleriyle yalamak için birbirleriyle sanki yarışmalarını seyretmek ve düşünmek.. İnsan yaşamı da budur, diye: Doğmak, çalışmak, sevmek, büyümek ve yok olmak.” *Bir Felemenk yazarı.
***********

Anneme de söyle, onun eliyle örülmüş çorapları giymek dünyanın en büyük zevkiydi -hele o Londra yürüyüşünden sonra..- Bu sabah şafak yine çok güzel söktü. Her sabah, çocukları uyandırırken seyrediyorum güneşin doğuşunu. Tanrı’ya emanet ol. Seni seven ağabeyin Vincent
***********

Ah, Theo; Theo, yavrum, bunu bir başarabilsem! Her elimi attığım işin bozulmasından dolayı yaşadığım korkunç bunalımı yenebilsem, kendi kendime yinelediğim, çevreden işittiğim ayıplamaları üstümden atabilsem, gerçek bir gelişmeye ulaştırabilecek fırsatı, gücü bulabilsem ve bulduğum yolda azimle ilerleyebilsem, babam da, ben de Tanrı’ya büyük bir şevkle şükredeceğiz!
***********

Mektubunda bana çok dokunan bir cümle var. “Keşke her şeyden uzak olabilseydim” diyorsun. “Çünkü her şeye sebep olan benim ve herkese yalnızca acı veriyorum. Tüm bu mutsuzlukları kendi başıma da, çevremdekilerin başına da yalnızca ben getirdim.” Bu sözlerin bana çok çarpıcı geldi, çünkü aynı duyguları, ama tamı tamına aynı, ne bir dirhem eksik, ne bir dirhem fazla, ben de duyuyorum ve vicdan azabı çekiyorum.
Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana donuk, hep bana bakan gözleri düşündüğümde - başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik -elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hakettiğimiz karşılık nerede? Tüm uğraşmalarımızın meyvası nedir? Anlıyorsun ya! Bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi -hepsini sıralamak olanaksız- düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de, ben de özlüyorum senin özlediğini. Keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum.
Yine de devam ediyorum, ama temkinlice, bütün o şeylere karşı koyacak güce sahip olacağımı umarak -o zaman beni tehdit eden yerinmelere ne cevap vereceğimi bilebileceğim- ve bana karşıymış gibi görünen her şeye rağmen, amaçladığım hedefe günün birinde ulaşacağıma inanarak. Ve Tanrı kısmet ederse, sevdiğim kimi kişilerin gözlerinde, peşimden gelecek olanların gözlerinde sevgi ve inanç okuyacağım.
“İki yana düşmüş ellerinizi kaldırın,” diye yazar İncil’de, “dermansız dizlerinizi de..” Sonra müritler bütün gece çalışıp da hiç balık tutamadıklarında, “yeniden denize çıkın, daha derinlere gidin, ağlarınızı yeniden serin” denmiştir onlara.

24 Ekim 2017 Salı

Jan van Eyck - Arnolfini'nin Evlenmesi

Ön planda dar alanla sınırlanması nedeniyle, olduğundan büyük görünen varlıklı bir çifti izleriz. Buna karşın sanatçı objeleri ve sembolleri oldukça etkileyici bir düzenle
sıkıştırmayı başarmıştır. Kadın figürü bilhassa "gösterişli" olmakla birlikte hamile gibi görünür: ancak bugün anlaşılmıştır ki aslında sadece dönemin modası bir elbise giymiştir. Çiftin arasında, arka
duvarda dışbükey bir ayna bulunur ve yerde aralarında evliliğin sadakatini simgeleyen köpekleri dururken, tavandan pirinç bir şamdan sarkar.
Ressam: Jan van Eyck
Eserin Bitiş Tarihi: 1434
Eserin Bulunduğu Yer: Londra Ulusal Galeri
Eserin Gerçek Boyutu: 57 x 83.7 cm
Tür: Portre
Stil: Kuzey Rönesansı
Teknik: Yağlıboya
Materyal: Tuval
Yıl 1434.

Ticari ilişkilerinden dolayı Flaman topraklarına gelen İtalyan taciri Giovanni di Nicolao Arnolfini ve sevgili eşi Giovanna (Jeanne) Cenami, Brugge'daki konutunda.

Tabloda ilk bakışta köpekle birlikte üç figür görüyoruz. Arnolfini, astarlı kürkten bir cübbe giymiş, el yapımı geniş bir şapka takmıştır. Giovanni ise, kahverengi deri kemerle tamamlanmış yeşil renkli kadife bir cübbe giymiş. Kıyafetinin kol ve boyun kısmı, kürkle süslenmiş. Başındaki beyaz yazma kimi eleştirmenlere göre bekaret anlamına gelse de bende daha çok masumiyeti uyandırıyor. Boynundaki altın kolye de onun ihtişamına yakışır şekilde kondurulmuş. Kürk, ipek, yün, keten, deri, altın... Yalnızca giysilerine bakarak bile onların birer tüccar olduğunu, kazançlarının bol olduğunu görebiliriz.

Belgesel gerçeklik ve yoğun sembolizm demiştim. Biraz buna değinmek istiyorum çünkü bunlar aslında Flaman geleneğinin de birer unsuru. Tabloda gördüğümüz hiçbir nesnenin gelişigüzel seçildiğini söyleyemeyiz. Büyük bir titizlikle bir araya getirilen objeler ve renkler sanki biz izleyicilere bir mesaj veriyor gibi değil mi? Figürlerin yüz ifadeleri, insanda dokunma hissi uyandıran giysilerin dokusu, kıvrımlar, ışığın etkileri... Simgesel anlamlarla dolu bu tablo beni büyülüyor doğrusu.

Bazı sanat eleştirmenleri de benimle aynı şeyleri hissettikleri için gizli görünen bu kodları yorumlamışlar. Yukarıda sizler için seçtiğim detay, oda içerisinde bulunan tek kandil yakılmış küçük haç işlemeli metal bir avize. Gün ışığına rağmen yakılmış bir kandil, bazı yorumculara göre ruhu aydınlatan Tanrı ışığı gibi bir anlam taşıyor. Bazılarına göre ise, Yaratıcı'nın tek olduğu anlamına geliyor.

Tablonun orta yerinde bulunan bu dış bükey aynada tüm sahneyi ters bir biçimde yansımış olarak görüyoruz. Daha dikkatli bakarsak, aslında odada yalnızca köpekle birlikte üç figür olmadığını görüyoruz. Ressam van Eyck ve öğrencisi de burada. Bu, resim içinde kullanılan ilk aynaydı. Detaylı ve başarılı görünmesinin sebebi ise, Eyck'ın boyalarının kıvamı için yumurta yerine yağ kullanmasıydı. Daha geç kuruyan yapısı nedeniyle ince ve titiz çalışma süreci yaratmıştır. Tabii, o zamanlarda ressamlar boyalarını kendileri yapardı.

Aynanın etrafında bulunan madalyonlarda ise, on farklı resimle İsa'nın çarmıha gerilmesinin hikayesi anlatılıyor.

Aynanın yanında bulunan tesbih benzeri boncuklar da o dönemlerde klasik olarak damatların gelinlere verdiği hediyelerden biriydi. Tanrı'ya yapılan yakarışı ve kadın dindarlığını simgeliyor.
Tablonun detaylarını incelediğimizde birçok ayrıntı olduğunu görüyoruz. Her gösterge veya simge farklı bir anlam içeriyor. Aynanın üzerindeki imza da oldukça ilginç.
"Jan van Eyck buradaydı" 
Resmin 1434'te yapıldığını göz önüne alırsak, o zamanlar için bu bir ilkti. Çünkü kilise ressamların tablolara imza atmalarından hoşlanmıyordu. Tek yaratıcı Tanrı'dır mantığını umursamadan kendi imzasını tablonun orta yerine atan ressamın, bir devrim yarattığını da söyleyebiliriz.
Tabloda iki çift terlik görülüyor. Bunlardan biri Arnolfini'nin önünde duran tahta takunyalar, diğeri de Giovanni'nin arkasındaki divanın önünde duran saten terlikler.
Tahta takunyalar ile ilgili en çok ortak görüş bildirilen konu, bu takunyaların Eski Ahit'te, Musa'nın ikinci kitabı olan ve Büyük Göç'ü anlatan bölüme gönderme yapmasıdır.

"Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır." 

Her iki çift terlik de durmayı ve varmışlığı simgeleyecek şekilde uçları içe dönük şekildedir. Yani artık yolculuk bitmiştir, kutsal ev burasıdır. Ve bundan sonra yaşam burada devam edecektir.
Bu tablo, belli ki bu kişilerin yaşamların yüce bir anını temsil ediyor. Genç kadın sağ elini, Arnolfini'nin sol eline koymuş. Arnolfini, sağ elini, sanki bu birleşmenin kanıtıymış gibi havaya kaldırmış. Bir noterden, benzer bir törende hazır bulunup tanıklık yapmasının istenilişi gibi, belki de sanatçıdan, kendisinin de hazır bulunduğu bu anı sonsuzlaştırması istenmiştir.

Giovanni'nin yukarıda da belirttiğim gibi giydiği elbise türünden karın kısmı şişkin olabilir, diğer bir ihtimalse hamile olması. Bunun üzerine tartışmalar, uzun yıllar devam etmiştir. Değişen ahlakî yargılarla birlikte evlilik öncesi ilişkiyle hamile kaldığı mı, yoksa dönemin çok katlı giysileri nedeniyle mi hamile göründüğü meselesi bugün bile çözüme kavuşmamıştır.

Yaptığım araştırmalardan öğrendiğim kadarıyla Eyck, kendi çağdaşları tarafından kullanılmayan bazı değişik materyaller kullanmış ve farklı teknikler geliştirmişti. Giorgio Vasari de, Eyck'ın boya laboratuvarında ürettiği renklerden ve tekniklerden çok etkilenerek bundan kitabında bahsetmişti. Buna göre Eyck, tablolarını güneşte bekletmeden sadece hava ile kurumalarını sağlayacak yağlar üzerinde çalışmış. Değişik bitkilerin özütlerini çıkardığı yağları pigmentler ile karıştırarak kuruma deneyleri yapmış. Bu deneyler sırasında keten yağının kuruma ve renk koruma konusunda çok verimli olduğunu deneyimlemiş. Keten yağının kullanımında öncü olarak bu tekniğin yaygınlaşmasını sağladı. Sanat tarihinin ünlü yapıtları arasında önemli bir yeri olan bu tabloda da kullandığı teknik buydu.

(1) : M. Ali Kılıçbay, Bir İtalyan İcadı: Rönesans ve Doğunun Olanaksız/Olanaklı Rönesansı, Gergedan, sayı 13, sf. 174-178
(2): Johannes van Eyck fuit hic 1434
(3):  Ayet, Mısır'dan Çıkış 3:5


https://birazresimtaniyalim.blogspot.com.tr/2017/02/arnolfininin-evlenmesi.html