Rönesans Resmi'nin en önemli temsilcilerinden ve
ünlü ressamlarından olan Sandro Botticelli (1444/45 – 1510), genellikle
alegorik yapıtlarıyla tanınmıştır. Yüksek Rönesans Resmi'nin ilk öncülerinden
biri olarak da dikkati çeken sanatçının, konturlara ağırlık vererek
oluşturduğu melankolik tesirler yapan figürleri yumuşak ve zarif bir
çizgiselliğe sahiptir.
Botticelli'nin hem dönemi hem de tüm Rönesans çağı için bir simge olabilecek nitelikteki yapıtı "İlkbahar Alegorisi" 1478 tarihli olup, ressamın sanat anlayışını ve kişiliğini çok güzel bir şekilde belirtmektedir.
Botticelli'nin hem dönemi hem de tüm Rönesans çağı için bir simge olabilecek nitelikteki yapıtı "İlkbahar Alegorisi" 1478 tarihli olup, ressamın sanat anlayışını ve kişiliğini çok güzel bir şekilde belirtmektedir.
Floransa'da Dük Cosimo'nun villası için
yapıldığını bildiğimiz bu tablonun üçgen bir kuruluş şemasına göre
oluşturulduğu açıktır. Yapıtın odağını oluşturan Venüs, tüm kuruluş şemasını
belirleyen bu üçgenin üzerinden geçen, tablonun ana ekseninde yer almaktadır.
Aşk okları atan Amor ise, bu üçgen in tam üst birleşme noktasında bulunarak,
tüm şemanın kilidini oluşturmaktadır. Venüs'ün üzerinden geçen eksenle ikiye
ayrılan kuruluş şemasının içinde yer alan figürler, tabiatın çiçek açmış
görünümüyle, arka plandaki ağaçların sınırını tayin ettiği tir mekan içinde yer
almıştır.
Sağda üçlü bir gurupla karşılaşılmaktadır. Burada Batı rüzgârı lt pnyros, şeffaf elbiseli Flora (Khloris)'yı kucaklamakta ve ona sahip olmaktadır. Bu birleşmeden sonra Çiçek ve Bahar Tanrıçası Flora tabiatın çiçek açmış örtüsüne bürünmekte ve böylece ilkbahar mevsimi başlamış olmaktadır.
Sağda üçlü bir gurupla karşılaşılmaktadır. Burada Batı rüzgârı lt pnyros, şeffaf elbiseli Flora (Khloris)'yı kucaklamakta ve ona sahip olmaktadır. Bu birleşmeden sonra Çiçek ve Bahar Tanrıçası Flora tabiatın çiçek açmış örtüsüne bürünmekte ve böylece ilkbahar mevsimi başlamış olmaktadır.
Solda
ise şeffaf elbiselere sarınmış üçlü bir gurup bulunmaktadır. Bunlar yunan mitolojisinin
Kharitleri'dir. Bu üç güzelin en genci Anglaie'dir ve parlaklığı simgeler.
Euphroyne, sevinç ve neşeyi; Thalia ise çiçeklenmeyi temsil eder. Bu üç güzel
tanrıça, tanrıların ve insanların yüreğine sevinç ve neşe vererek, güzelliği,
ışıltıyı ve parlaklığı dile getirirler. Kharitler'in hemen yanında da sahnenin
sol kenarında kanatlı sandaletleriyle teşhis edilen Merkür (Hermes) dikkati
çekmektedir.
Botticelli’nin bu kompozisyonda ilkbahar
alegorisiyle birlikte Venüs'ün yaşadığı çevreyi ve bu mitolojik kurguyu
görselleştirmesinin altında yatan sebep aslında sanatçının yapıtın işlevine ve
iletilmek istenen mesaja uygun nitelikte bir şema arayışı içinde olmasıdır.
Kompozisyonda Botticelli'yi Floransalı
çağdaşlarından ayıran belli başlı niteliklerle karşılaşmaktayız. Çizgisel ve
yüzeysel bir anlayışta kompozisyonda birlik ve bütünlük sağlanmıştır.
Çizgilerdeki incelik, zarafet ve uyum dikkati çekmektedir. Çok-figürlü tasvir
tarzına rağmen grafik düzende bir dengesizliğe meydan verilmemiş olup, biçim
ile içerik tam anlamıyla kaynaşmıştır.
İkonoloji: Tablonun ana merkezi ve ekseni üzerinde bulunan
Venüs, konunun temelini tayin etmektedir. Venüs'ten sonra en dikkat çekici öğe
olan Amor, tablonun üçgen kuruluş şemasının kesişim noktasında ve en üstte yer
alarak, yapıtın içeriği ve ana fikrine de ışık tutmaktadır. Hümanist duyumun
tüm noktalarına işlediği yapıt, tamamen insani ve din-dışı görüntüsü altında
üstün değerler taşıyan estetik bir işleve sahip olmuştur.
Işık Tanrıçası olarak, aşk ve güzelliklere hükmeden Venüs aynı zamanda tüm tabiatın, yerin bereketinin ve her şeyden önce de ilkbaharın hâkimidir. Bu durum Tanrıçanın konumu ve el hareketleriyle tayin edilirken, başındaki taç da hâkim konumunu iyice etkin bir biçimde ön plana çıkartmaktadır. Venüs'ün giyimi oluşu da önemli bir özellik olarak dikkat çekerken, saflıkla ilintili beyaz elbise üzerinde bulunan pelerinin yeşil ve kırmızı renklere sahip olması rastlantı değildir. Yaşam ve aşk kavramlarıyla bağıntılı olan tanrıçanın bu yönünün görsel bir ifadesi olarak tabloya ressamın koyduğu açıklayıcı bir nitelik göstermektedir. Bu durumun ışığında ucu ateşli ok atmakta olan Amor'un durumu da açıklık kazanmaktadır. Yapıtın temelini teşkil eden kavramın aşk olduğu bellidir.
Işık Tanrıçası olarak, aşk ve güzelliklere hükmeden Venüs aynı zamanda tüm tabiatın, yerin bereketinin ve her şeyden önce de ilkbaharın hâkimidir. Bu durum Tanrıçanın konumu ve el hareketleriyle tayin edilirken, başındaki taç da hâkim konumunu iyice etkin bir biçimde ön plana çıkartmaktadır. Venüs'ün giyimi oluşu da önemli bir özellik olarak dikkat çekerken, saflıkla ilintili beyaz elbise üzerinde bulunan pelerinin yeşil ve kırmızı renklere sahip olması rastlantı değildir. Yaşam ve aşk kavramlarıyla bağıntılı olan tanrıçanın bu yönünün görsel bir ifadesi olarak tabloya ressamın koyduğu açıklayıcı bir nitelik göstermektedir. Bu durumun ışığında ucu ateşli ok atmakta olan Amor'un durumu da açıklık kazanmaktadır. Yapıtın temelini teşkil eden kavramın aşk olduğu bellidir.
Sağ tarafta bulunan Batı Rüzgârı Zephyros'un
yeşil olarak gösterilmesi de yaşam ve kaynak oluşuyla, meyveleri olgunlaştıran
bu mitolojik figürün yaşamsal niteliğine ışık tutmaktadır. Zephyros'un eşi olan
Çiçek Tanrıçası Flora ve ilkbaharı temsil eden Horai, Eirene'nin barış olgusu
kadar, bitkilerin tanrıçası olması da tamamen doğa ve doğal ortamda var olan
yeşerme ve hayat bulma olgusunun bu gurubu n temel niteliği olduğunu
göstermektedir. Venüs'e bağlı olarak hareket eden Horailer gibi, sol tarafta
yer alan Kharitler de aynı tanrıçaya tabidir. Homler'in mevsimleri idare
etmesine karşılık Kharitler de ilkbaharın güzelliğini temsil eder ve neşe
doldururlar. Güzellik, zarafet ve lütuf gibi kavramlarla ilişkili olarak üç
güzeller adını alan bu üçlü gurubun içinde bulunan Thalia'nın bitkileri
yetiştirmesi özelliği olması da ilginç bir husustur. Bu noktada diğer guruba
bağlanmalı özelliktedir. Estetik güzellik olgusuyla diğer gurubun doğallığı
temsil eden oluşumundan farklı nitelik göstermektedir, Üç güzelin entelektüel
enerji, eğitim ve fügarlık gibi kavramlara işaret eden Merkür' ün yanında yer
almasıyla doğasaldan sıyrılarak zihni ve kültürel bir nitelik kazanmış olduğu
gözden kaçmamaktadır. Elindeki kılıçla -tipik özelliği olan- sözün gücü olgusu
pekiştirilen Merkür’ün perileri de aşk kavramına işaret eder niteliktedir.
Böylece bu gurubun ana oluşunun -Neo- Platonist düşüncenin yoğun etkisini
taşıyan bir yaklaşımla - diğer gurubun doğallığından sıyrıldığı ve söze dayalı
oluşumuyla ruhsal bir boyut Kazandığı anlaşılmaktadır. Doğal ve Ruhsal
-Platonik- Aşk ve güzellik aynı yapıta yön vermektedir.
Venüs'ün bahçesi olan ağaçlıkta Merkür'ün
kopardığı elma bir yandan mitolojide yer alan Paris'in Seçimini hatırlatırken,
bir yandan da Venüs'ü temsil eden meyvelerden biri olarak, Hıristiyan kavramlarını
da akla getirmektedir. Kötülüğe sapmaktan ve dünyevi aşktan uzak durmaya işaret
eden niteliğiyle bu meyve, mitolojik olayda da elmayı Paris'e veren Merkür'ün
kişiliğinde tabloya yansıtmaktadır. Bu durumuyla yapıta, özgün Rönesans
düşüncesinde kazanmış olduğu farklı ve kompleks bir anlam boyutu katmaktadır.
Şafakla ilgisi bilinen Merkür'ün doğuyla olan ilgisi, Batı rüzgârı olması
nedeniyle Batıyı temsil eden Zephyros'tan farklılaşmakla birlikte yaşam ortamı
açısından bir bütünleşme göstermektedir. Venüs'ün sağı Doğu, solu ise Batı ile
ilgili olarak bir yaşam mekanı oluşturmaktadır.
Tüm bu oluşumların tanıklığında, sükûn ve aşkla
birlikte bitkilerin yeşermesi ve neşenin her tarafı doldurmasıyla temsil edilen
ilkbahar Alegorisi olarak görülen bu sahnenin esasında ard anlamları da
bulunduğu anlaşılmaktadır. Doğal ve ruhsal / zihinsel ayrışımının çok belirgin
olduğu sahne düzeni, erdem ve şehvet gibi ikili bir niteliğe sahip olan
Venüs'ün dual betimlemesine yönelik olan imgelemlere de sahip oluşumu içinde,
tanrıçanın olumlu niteliğiyle güzellik ve doğurganlık olgusuna yönelik bir
kuruluş göstermektedir. En üstteki Amor'un mevcudiyetinin de kesinleştirdiği
gibi, bu ilkbahar temasının aslında Aşkın Zaferi'yle bütünleştirildiği
anlaşılmaktadır. Dinsel bir niteliğe bürünerek, bir ölçüde kutsiyet de kazanan
aşk kavramı Rönesans'a has bir niteliğe bürünmüştür. Doğa ve insan olgusuna
duyulan ilgi kendini gösterdiği gibi, güven ve iyimserlik de yapıtı tam
anlamıyla sarmıştır.
Rönesans düşüncesinin belki de en güzel ifadesi olan bu yar.l, yaşamın tazeliğini ve mutluluğunu hissetmeye başlayan Floransa burjuvazisinin yaşam sevincini de temsil etmektedir. Aynı duyum Botticelli’nin “Venüs'ün Doğuşu" adlı yapıtı için de geçerlidir. Her iki tablonun da yapılmış olduğu ortam, Floransa’da Cosimo ve Lorenzo Medici'nin (1434 -1492) oligarşik yönetimlerine sahne olan süreç içinde kalmaktadır. Lorenzo Medici'nin görkemli günlerinde yapılan tablo, Floransa' nın göz alıcı sanat ve kültür yaratılarına ve sanatçılara hamilik yaparak, önemli başarılara sahne olduğu, hümanist düşüncenin doruğuna ulaştığı ve göz alıcı bir entelektüel ortama sahip olduğu zamanı temsil etmektedir. İlkbahar Alegorisi aynı zamanda bu çevre ve içinde oluşan fikirlerin de yansımasıdır.
İlkbahar Alegorisi ve Aşkın Zaferi gibi temalar ve bunların ardında yer alan Evlilik ve Evliliğin Kutsiyeti, Ortaçağın metafizik nitelikli insanüstü dinsel ve ilahi oluşumuyla, inanca dayalı bir değer taşıyan aşkından farklı bir boyuta sahiptir. Pagan dünyayla bütünleşen konu, tüm insanüstü niteliklerine ve sembolik gücüne rağmen, ilahi Aşk'ın değişimine neden oluşturmaktadır. İlahı Aşk doğallaşmış ve doğayla bütünleşerek insanı bir boyut kazanmıştır. Aşkın Zaferi tüm doğallığıyla ve iç dini yönlendirmeleriyle bu durumu insana aktarmakta ve tüm alegorik kuruluşuna rağmen pagan dünyanın tanrıları ardına gizlenen Rönesans insanı yapıttaki insanı boyutla bütünleşmektedir. Doğanın ve yaşamın canlanması olan ilkbahar, tüm güzelliği ve bereketiyle insani bir nitelik kazanmakta ve Amor'un varlığıyla da doğayla bütünleşen güzellik, cazibe ve lütfu, bereketle birleştiren, kadınsı bir niteliğe bürünerek yepyeni bir aşk anlayışını geçerli kılmaktadır. Gerçekçi olmaktan çok, felsefi bir nitelik gösteren bu aşk kavramı, Neo-Platonist düşüncenin tipik bir etkileşim unsuru olarak, Rönesans dünyasında geçerlik kazanmış bulunan güzellik ve bir ilgi odağı olan kadın ve kadınsı duyumu da tümüyle yansıtmaktadır.
Rönesans düşüncesinin belki de en güzel ifadesi olan bu yar.l, yaşamın tazeliğini ve mutluluğunu hissetmeye başlayan Floransa burjuvazisinin yaşam sevincini de temsil etmektedir. Aynı duyum Botticelli’nin “Venüs'ün Doğuşu" adlı yapıtı için de geçerlidir. Her iki tablonun da yapılmış olduğu ortam, Floransa’da Cosimo ve Lorenzo Medici'nin (1434 -1492) oligarşik yönetimlerine sahne olan süreç içinde kalmaktadır. Lorenzo Medici'nin görkemli günlerinde yapılan tablo, Floransa' nın göz alıcı sanat ve kültür yaratılarına ve sanatçılara hamilik yaparak, önemli başarılara sahne olduğu, hümanist düşüncenin doruğuna ulaştığı ve göz alıcı bir entelektüel ortama sahip olduğu zamanı temsil etmektedir. İlkbahar Alegorisi aynı zamanda bu çevre ve içinde oluşan fikirlerin de yansımasıdır.
İlkbahar Alegorisi ve Aşkın Zaferi gibi temalar ve bunların ardında yer alan Evlilik ve Evliliğin Kutsiyeti, Ortaçağın metafizik nitelikli insanüstü dinsel ve ilahi oluşumuyla, inanca dayalı bir değer taşıyan aşkından farklı bir boyuta sahiptir. Pagan dünyayla bütünleşen konu, tüm insanüstü niteliklerine ve sembolik gücüne rağmen, ilahi Aşk'ın değişimine neden oluşturmaktadır. İlahı Aşk doğallaşmış ve doğayla bütünleşerek insanı bir boyut kazanmıştır. Aşkın Zaferi tüm doğallığıyla ve iç dini yönlendirmeleriyle bu durumu insana aktarmakta ve tüm alegorik kuruluşuna rağmen pagan dünyanın tanrıları ardına gizlenen Rönesans insanı yapıttaki insanı boyutla bütünleşmektedir. Doğanın ve yaşamın canlanması olan ilkbahar, tüm güzelliği ve bereketiyle insani bir nitelik kazanmakta ve Amor'un varlığıyla da doğayla bütünleşen güzellik, cazibe ve lütfu, bereketle birleştiren, kadınsı bir niteliğe bürünerek yepyeni bir aşk anlayışını geçerli kılmaktadır. Gerçekçi olmaktan çok, felsefi bir nitelik gösteren bu aşk kavramı, Neo-Platonist düşüncenin tipik bir etkileşim unsuru olarak, Rönesans dünyasında geçerlik kazanmış bulunan güzellik ve bir ilgi odağı olan kadın ve kadınsı duyumu da tümüyle yansıtmaktadır.
Tüm kompleks oluşumuyla bu tablonun Rönesans
Dönemi boyunca sürecek ve yoğun ilgi görecek bir tema olan Aşkın Zaferi ve bu
temaya bağIı olarak Ruhsal ve Dünyevi Aşk, iffet ve şehvet konulu yapıtların da
öncü örneklerinden biri ve belki de en önemlisi olduğu anlaşılmaktadır. Aşkın,
ilkbahar Alegorisi ardına gizlenmiş tazeliği ve yaşamın yeniden can bulmasıyla
birleşen felsefi yorumu, güzelliği entelektüel boyutta temsil eden gurup ve
bereketi doğal oluşumuyla yansıtan diğer gurup arasına yerleştirilen Venüs ve
Amor'da ulaştığı nitelikle maddi ve manevi açıdan birleşmektedir.
Yazı için başvurulan kaynak: http://resimsanat.tr.gg/SANDRO-BOTT%26%23304%3BCELL%26%23304%3B-HAYATI.htm