Ve Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ve Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Nisan 2019 Salı

Çılgın Hüzünlü / Turgut Uyar


çünkü yaşamak gibi bir şeydi yaptığı
anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü
akşamın dinginliğini otluyordu o zaman
her sabah denize çıkar, bir elma yerdi
hüznünü ve çılgınlığını elmanın
gözünü yumsan ağzında duyarsın
ellerine bakma artık
çünkü kar yağıyor
çılgın hüzünlü
büyük kentleri düşünse de rahatlasa
işte her şey nasıl haince karıştırılmış
kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde
saatin sonunda meydan
suyun sonu ilerde
böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum
çılgın ve hüzünlü
çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor
yaşanmış mı temmuzda mı belli değil
çılgın ya da hüzünlü
şimdi dolaşıp duruyor aramızda
kıpkırmızı bir duygu olarak
doğudan batıya bir güz halinde
çılgın ve hüzünlü
biraz dağ yollarını öğrenmesi gerek sanırım
kahırçeker mekkâri katırları gibi
onlar ki hiçbir şeyleri yok
korkunca çılgın sevinince hüzünlü
kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık.

18 Ocak 2019 Cuma

Büyük Gece / Rainer Maria Rilke


Kaç kez hayretle baktım sana,  başlangıcı  düne  ait  bir
pencereden,
öylece  durdum ve hayretle  baktım.  Yeni kent, benim  için
yasak  kent  gibiydi  henüz,  ve  inatçı  manzara  kararmaktaydı;
sanki  ben,
hiç  yoktum . En yakınımdaki  nesneler  bile  çabalamıyordu
anlaşılır
olmak  uğruna. Yol, sokak  lambasını itip  geçiyordu,
yabancıydı.  Sonra
ötede-bir oda,  hissedilebilen ve lambanın  ışığıyla
aydınlanmış-,
ramak  kalmıştı  katılmama,  anlayıp  kapattılar pencereleri.
Durdum.  Bir  çocuk ağladı ardından. Biliyordum güçlerinin
nelere  yettiğini
çepeçevre  evlerdeki  bütün  annelerin-,  ama  bütün  o
ağlamaların  nasıl
teselli  bulmaz  dertlerden  doğduğunu  da  biliyordum.
Şarkı  söylemekteydi  bir ses,  beklentilerin  de  bir  nebze
ötesine
sarkarak,  ya  da  aşağılarda  bir  ihtiyar koyuveriyordu sitem dolu
öksürüklerini,  acımayı  bilen  bir dünyanın  karşısında  haklı olan,
kendi  bedeniymişçesine.  Sonra  bir saat vurdu-,  geç  kaldım
saymakta,
yanımdan  yuvarlanıp  gitti.-
Tıpkı  bir yabancı  oğlan  çocuğu gibi,  hani  sokakta  topu
değil,  ama
kendisi  yakalanan,  başkalarının  birbirleriyle  onca oynadıklarından
hiçbirini  oynamasına  izin  verilmeyen  bir çocuğun  durup
başka  yere
-nereye?-  bakması gibi, durdum,  ve ansızın,
anladım  ki,  sendin  benimle  oynayan,  ey  yetişkin  gece,
ve  o  zaman  hayretle  baktım  sana.   Kulelerin  öfkelendikleri,
kadere dönüşmüş  bir  kentin  beni  kuşattığı,  sır vermez dağların
meydan  okudukları  ve  yakın  çevrede,  duygularımın  o rastlantılara
bağlı  kıvılcımlarını  açgözlü  bir yabanlığın küIlendirdiği
yerde :-
evet,  ey  büyük gece,  bir ayıp  değildi  senin  için  beni  tanıman.
Soluğun
üstümden  geçti.  Engin   ciddiyetlere  yayılmış  gülümsemen
ise,  benliğime  işledi.

TESLİM  olmak  istiyorum.  Yayıl yayılabildiğin  kadar
Sen  değil  misin  bir çobanın  yüzünü,  bitip  tükenmeyen
hanedanların  taşındığı  kraliçe  rahimlerinde,  soyluluğun
ve  gelecekteki  cesaretlerin  taçlı  başlara  kazandırabildikleri
ifadelerden  daha  görkemli  kılan?   Kalyonların  sessiz
oymalarını  taşıyan  şaşkın  tahtalar,  dilsiz  bir inatla  açılmakta
direndikleri  deniz  evreninin  yüz  çizgilerini  alabildikten
sonra,  o  zaman  neden,
evet  neden,  ey acımasız  gece,  hissetmeyi  bilen,  isteyen
biri,  kendini  açan  biri,  sonunda  neden  benzemesin  sana?
(Geceye  Yazılan  Şiirler)


5 Temmuz 2017 Çarşamba

Acının Başkenti / Paul Eluard


Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks  bir dinginlik çemberi
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.

Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgârın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.

Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünya da bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Çeviri : Özdemir İNCE

26 Eylül 2016 Pazartesi

Şiir / Rıdvan Sözener


İyi insanlar her zaman yenilmiştir.
Annesini görünce bir bebek
nasıl bırakırsa elindekileri. Gösterir bunu biraz.
Biraz da bir kuşun düşmesi uçup dururken
bir adamın bunu farketmesi...

Güzel insanlar her yerde yenilmiştir.
Gençkızların kırlardaki durumu anlatır bunu biraz.
Biraz da evdeki çiçeklerle dertleşen kadınlar...

Yenilmek iyidir
Her defasında daha güzel yenilmek arzusuyla.
Yenilmek güzeldir
Her defasında daha iyi yenilmek umuduyla.

Dergah Dergisi / Sayı 131

10 Haziran 2016 Cuma

O Kendini Çağırınca / Cemil Yüksel


o kendini çağırınca
bahçenin yeşili seslenir ışıltılarla
boynuyla salınan çiçekler gibidir rüzgar
tam o vakit duvar dipleri
gölgesine saplamış parlaklıkla sarsılır.

huşu içinde yazılmış yazı ve
kabuklarını döken ağaç
okunması zor işaretler taşır
gecenin rengini emen saçlarına.

o kendini çağırınca
elma dilimi hatırlar, harf kelimeyi
yaprak ağacı, su dağı hatırlar
yüzüne doğrulmuş her ayna güneş gibi
damlatır mumu kenarından
tek başına sıcaklık kalır 
o kendini çağırınca

ne zaman göz göze gelinirse orada
dalınabilir uçsuz bir derinliğe 
sonsuz düşmek de yine gözlerden
sevgiden bir el tutmuş uzayı
işleye işleye çağırır köklerinden ormanı

binlerce kuşun sesi akşam üstüdür 
yamacı yankılanır kelimelerden
cennet milyon yılda durulmuş bir gök
deniz kendine bakıldığında hatırlar
güneşe doğru hangi iplerle çekildiğini

binlerce havalanmış doğan
bir resim için kurulmaz göğe
yırtıcı ve çeviktir açlık
uyan diye sarsar karanlığını
o kendini çağırınca.


30 Mayıs 2016 Pazartesi

Gidilmeyen Yol / Robert Frost


Sarı bir ormanda ikiye ayrıldı yolum,
İkisinden birden gidemediğim ve yoldaki
Tek yolcu olduğum için üzgün, uzun uzun
Baktım görene kadar birinci yolun
Otlar çalılar arasında kıvrıldığı yeri;

Sonra öbürüne gittim, o kadar iyiydi o da,
Ve belki çimenlik olduğu, aşınmak istediğinden
Gidilmeye daha çok hakkı vardı; oysa
Ordan gelip geçenler iki yolu da
Eş ölçüde aşındırmıştı hemen hemen,

Ve o sabah ikisi de uzanıyordu birbiri gibi
Hiçbir adımın karartmadığı yaprakların içinde,
Ah, başka bir güne sakladım yolların ilkini!
Ama bilerek her yolun yeni bir yol getirdiğini,
Merak ettim, başa dönecek miyim diye.

İç geçirerek anlatacağım bunu ben,
Nice yaşlar nice çağlar sonra bir yerde:
Bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben-
Ben gittim daha az geçilmişinden,
Ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.


Çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar

14 Nisan 2016 Perşembe

8 / Cemil Yüksel


bunların hepsini sen planladın değil mi?

bu yağmuru yağdırıp, bulutları çizdin koyu koyu
aramıza bir soğukluğu aldın koydun çok hızlıca
tek dokunuşla bira şişesinin kendini kırması gibi
bir yanıt ararken, tesadüf zihnin kaplıca suları
karşılıyor dünyaya çıktığı kaynağı.
sağanakta şemsiye altında üç kişi 
ıslanmak sadece bir kişi için imkansız

bazen sıtmalar tutar gibi olunur
bazen bazı duvar diplerini ısıtan küçük bir ilgidir
tramvaylarda birbirini özenle dinleyen
olgun çocuklar gibi
alıp yerleştirdin hemen ön koltuğa
giyinip çıkmış gibi kendine doğru yakınlığı
gözlerinden, kalbinden, dudaklarından çıkardın
kapkara ve kırmızı öpücüklerle iç yüzünü

bunların hepsini sen planladın değil mi?

bahar uzanmış gibi kollarından
sulara vapurlar gibi Kadıköy Karaköy arası
upuzun sekiz saat ıslanmış sessizlikten.
bölüp başlamak ortasından geceyi
küçülen bir hayal gibi tadıyoruz 
iki kulağın duymak için eğildiği dikkati.

kelimeleri dışarıda bırakan kabul
neşe katarak büyütüyor çiçeklerini

inanmıyorum buna, sen planladın değil mi?

7 Şubat 2016 Pazar

Bir Rüzgar Bir Dalga / Cemil Yüksel

kalınabilir, yarısı sulara gömülü gövdesiyle
bir deniz kıyısında, yarı ıslak yarı kuru bir canlı gibi.

bilmek istedikçe, dipleri eşeleyen huzursuzluk ve
her imdat daha bir aşağıya çeken

suları izle, sular gibi hatırla bırakmayı
bir rüzgar bir dalga ansızın gelip alacağı tutar.

30 Aralık 2015 Çarşamba

Can Yücel / Sevgi Duvarı


Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Dürüstlük / Red Hawk


Gerçek dürüstlüğün ne olduğunu görmek istersen
köpekten ötesine bakma.
Köpek iyi görünmeyi hiç takmaz

Ama Kraliçe’nin annesinin bacağına sarılacaktır
şayet canı isterse. Köpek
senin ne halt düşündüğünü umursamaz

Papa’nın huzurunda taşaklarını yalar
eğer canı böyle yapmak istiyorsa.
Köpek hiçbir gücün, zenginliğin

şöhretin karşısında ayağa kalkmaz.
İmparator’un kıçını ısırır eğer
yemeğine el uzatırsa; köpek

bacağını kaldırır, Başbakan’nın limuzininin
akyanaklı lastiğine ya da sıçıverir
Dalai Lama’nın seccadesine

çünkü o bir köpektir ve köpekler
böyle yapar ve
özdeki bozulmamış gizli bir parçada

köpeklerin bu dürüstlüğüne hayran oluruz, çünkü
kendimizde bulunmadığını görürüz ve

biliriz, böyle bir dürüstlüğün
bu dünyada korkunç bir bedelle geldiğini.


19 Mayıs 2015 Salı

Belimin Altına Güzelleme / Cemil Yüksel


birileri merak ediyordur
 –ettikleri muhakkak- diye söylüyorum
belimin altında ne var
çiğdem çiçeği yumrulu mavi otsu
ilkbahar ve sonbahar da açar
kekik ve çürümüş et kokusu
uzay mimarisi yer çekimsiz bir dünya var

belimin altında
korkunun tutkuyla ağzıma dilini daldırması var
her türlü kibrin yargılamanın çaresizliği
belimin azcık daha altında
duvarlara astığınız resimler, boş bakışlar
köprü üstünde kaptığınız atlara binememeniz var
daha da merak ediyorsanız
ibneler, çirkin orospular, baldırlı travestiler
üç beş kadın da var ayrı ayrı hepsi yatakta
sonra hepsinin aynı yatakta olması var
dünyanın tüm kadınları ne büyük yatak
-içlenme sesi-

incinmişliğin kır çiçekleriyle ezilmiş yüzün var
güzel kardeşim belimin azcık biraz daha altında
yalanlar, senin yılanların, söz vermeyi kusmuşluğun
senin çaresizliğin var
denize girmiş çocukların sevinci var ahanda
sudan çıkmak istemeyen çocukla
yıkanmak istemeyen çocuğun aynı isteği var

hırlayan köpek yüzleri, sokağın tam ortası da var
lambalardan güneş yapma imdadı
kahkahanın alay küpü, otoyol var vızır vızır
sikindirik bisikletler, kırılmış birkaç bira şişesi var
güzel alkoller en tadında
bir kadında başka kadınları öpmek var

ah biliyordumlar, bilmez miyimler, bilmiştimler var
hissediyorumlar enerjimler gelmiştiler
santral işte bunlar belimin az biraz daha altında

belimin altında ne var biliyor musun
ah be güzel kardeşim
az biraz daha altında s*k var.









10 Ocak 2015 Cumartesi

Aşk Değil Bu / Cemil Yüksel


yok hayır aşk değil bu
bir bulutun diğer bulutla karşılaşması
beyazlığın değmesi hürlüğün dolaşması
sarılması gibi pabuca kadifenin
sıcaklığın ve temizliğin uzaması bu

hayır hayır aşk değil bu, adını boşver
suların boyuna aşağılara doğru görmesi
buluşmayı azdıran bir sevinçle
kanması çağıltıyla, müziğin
yol üstündeki yeşili canlandırması

mavinin üstüne boşalması gökyüzüyle
sesinin ayarlarını durmadan değiştiren
miden değil sadece, gırla boğazına çıkmış
bir salınım heyecandan iteklenen

aşk değil bu kimsenin yeteri yok buna
dönüp bakmak gibi durmadan ilginin
yönelerek mutlak bir an kurması
boşluktan sarmaş dolaş göğüs kafesi
güvercinler gibi şişiyor her kelimede

hayır aşk değil bu
evet aşk değil bu
aşk değil bu
aşk değil

aşk.


Not: Gökyüzündeki iki bulutun birbirine değip ve karışmasının
        anlık tanıklığından çıkmıştır bu şiir





9 Ocak 2015 Cuma

Seviyorum Seni / Cemil Yüksel


yeşil erik gibi seviyorum seni
ağzında taşkınlığa varan sular
sözcükleri az az çıkarmış dilinden
tutkuya ağır koşan ayak bileklerinle
geldiğin oluyor her türlü hazırlığa

kararmış incir gibi seviyorum seni
pazarlarda bağrılan utancın yayık sesi
gözlerine değen onlarca rengin
bir araya gelince yoğun ve yayılan
açılınca övüyorsun her türlü kırmızılığı

mis gibi kokan kavun gibi seviyorum seni
güneş lekesi benleri toplayan sarıdan
avcuna yerleşmiş tam bir uygunluk
dönüp durdukça karşılaştığımız yol kenarında,
kamyon kamyon devriliyorsun her türlü mutluluğa

dişleri çağıran kırmızı elma gibi seviyorum seni
bir buluşu çağıran sezgiyle, birdenbire
ağaç toprak su ve kökleri bütüne doğru buluşturan
tohuma doğru ilerledikçe bulan boynunla
uzanarak süzülüyorsun her türlü öpücüğe