Eylemlerin sonuca ulaştırılarak
tamamlanmaları gerekir. Başlangıç noktaları ne olursa olsun sonu güzel
olacaktır. Bir eylem ancak tamamlanamadığında değersiz sayılır.
Jean Genet, "Hırsızın Günlüğü"
Nerede olursak olalım, arkamızdan koşan
gölge kesinlikle dört-ayaklıdır.
Clarissa Pinkola Estes'in
"Kurtlarla Koşan Kadınlar" adlı kitabından
alıntı.
.. . zihnimiz hala en karanlık
Afrikasına ve henüz haritası bile çizilmemiş Borneo ve Amazon havzalarına
sahip. Aldous Huxley
Kan dolaşımının sesini kulaklarımızda
duyduğumuz gibi, dünyaya dair gördükleri son şey bir panterin gözleri olan
milyonlarca maymunun gece yarısı çığlıklarının izlerini de sinir sistemimizde
taşırız. Paul Shephard
Birbirini tamamlayan üç sistemden oluşan
beynimiz sık sık üçü bir arada beyin olarak adlandırılır.
Bu üç bölüm yaygın olarak bilinen
adlarıyla sürüngen beyni (içgüdüsel beyin), memeli beyni ya da limbik beyin
(duygusal beyin) ve insan beyni ya da neokorteks beyin (mantıksal beyin) olarak
sıralanabilir.
Doğa donma tepkisini iyiliğimiz için
icat etmiş. Öncelikle bu hayatta kalmak için bir son-çare stratejisi olarak
hizmet eder. Bunu ölü numarası yapmak olarak düşünürseniz daha iyi
anlayabilirsiniz.
Tıpkı bir ateş böceğinin ateşe çekildiği
gibi biz de bilmeden tekrar tekrar travma tuzağından bizi kurtarma olasılığı
bulunan durumlar yaratabiliyoruz ama doğru araç gereç ve kaynaklara sahip
olmadığımızdan birçoğumuz başarısız oluyoruz. Ne yazık ki sonuçta birçoğumuz
korku ve anksiyete yüzünden kalbura dönüyor ve asla kendimizi bu dünyada tam
olarak evimizde hissedemiyor, kendi kendimizle rahat olamıyoruz.
Neyse ki, travma semptomlarını yaratan
aynı yoğun enerjiler olması gerektiği gibi devreye sokulup harekete
geçirildiklerinde, travmayı dönüştürüp bizi iyileşmenin, hakimiyetin ve bilgeliğin
yeni irtifalarına taşıyabiliyorlar. Çözülen travma, bizi doğal dünyanın medcezirine,
armonisine, sevgisine ve şefkatine geri döndüren harika bir armağandır.
Korkularımızdan ve semptomlarımızdan
özgürleşmek için yapmamız gereken şey derin fizyolojik kaynaklarımızı
uyandırarak bunları bilinçli bir şekilde kullanmaktır. İçgüdüsel tepkilerimizin
rotasını, olana karşı tepkisel hareket eden yapıdan (reaktif) olası tehlikelere
karşı önlem alan bir yapıya (proaktif) doğru değiştirme gücüne sahip olduğumuza
dair bilgisizliğimizi sürdürürsek, hareketsizliğe mahkum, acıya hapsolmuş
olarak yaşamaya devam ederiz.
Pencereyi açık zannederek uçarak dışarı
çıkmak isteyen bir kuş pencereye tosladığında afallamış ve hatta ölmüş gibi
görünür. Kuşun pencereye çakılışını gören bir çocuk ise yaralı hayvandan uzak
durmakta zorlanır. Meraktan ya da ilgi duyduğundan veya yardım etmek arzusuyla
kuşu eline almak isteyebilir. Çocuğun ellerinin sıcaklığı kuşun normal fonksiyonlarına
geri dönmesini kolaylaştırır. Kuşun titremeye başlaması ise yeniden çevresine
yönelmeye başladığının işaretidir. Dengesine kavuşmak için hafifçe
sendeleyebilir ve sonra çevresine bakar. Eğer titreme ve yeniden yönelme
sürecini geçebilmesine engel olacak kadar fiziksel hasar görmemişse, söz konusu
hareketsizlik etabının içinden geçerek sanki hiç travmatize olmamış gibi uçmaya
devam eder. Söz konusu titreme engellendiğinde hayvanlar ciddi sıkıntı
yaşayabilirler. Eğer biraz önceki örneğimizdeki çocuk, hayat belirtileri gösterdiği
sırada kuşu okşamaya başlasaydı, yeniden yönelme süreci hasar görebilir ve
böylece kuş şok sürecine geri dönmek zorunda kalabilirdi. Boşalma sürecinin
tekrar tekrar engellendiği durumlarda, takip eden süreçlerin her birinin süresi
uzar. Bunun sonucunda kuş korkudan ölebilir - bunun nedeni kendi çaresizliği
altında ezilmiş olmasıdır.
Biz insanlar donma tepkisi nedeniyle
sıkışıp kalan enerjinin boşalmamasından dolayı nadiren ölsek de, bu olgu bizim
ciddi ıstırap çekmemize neden olur. Travma geçiren bir gazi, bir tecavüz
kurbanı, suistimale uğramış bir çocuk, örnekteki antilop ve kuş hepsi de
kendilerini aşan yoğun baskı hissettiren ezici durumlarla karşı karşıya kalmış
oluyorlar. Kendilerini "savaş ya da kaç" seçimlerinden birine
yöneltmeyi beceremediklerinde ise donuyor ya da yıkılıyorlar. Bu enerjiyi boşaltabilenler
ise kendilerini toparlayabiliyorlar. Biz insanlar hayvanların her zaman
yaptığını yaparak donma tepkisini aşmaktansa, gittikçe artan dizi dizi
yıpratıcı semptomla ifade edilen geriye dönük bir sarmala gireriz.
Travmanın içinden geçmek için ihtiyaç
duyduğumuz şey ise, sükun güven ve çocuğun ellerinin nazik sıcaklığında kuşa
sunulan korumaya benzer bir korumadır. Doğadan olduğu kadar arkadaşlarımızdan
ve akrabalarımızdan da destek almaya ihtiyaç duyarız. Bu destek ve bağ
sayesinde bizi tamamlanmaya, bütün olmaya ve en nihayet huzura götüren doğal
sürece güvenmeye ve onu onurlandırmaya başlayabiliriz.
Geçmişte yaşanmış olayları
değiştirmemizin mümkün olmadığını ve bunları değiştirmemize gerek de olmadığını
anlamamız gerekiyor. Yaşanmış travmaya ait semptomlar ilgili enerji örnekleri
ve kaybedilmiş derslerdir. Şimdiki zamanda var olmayı öğrendiğimizde, geçmiş
sorun olmaktan çıkar, içinde bulunulan her an yeni ve yaratıcıdır. Yapmamız
gereken tek şey şimdiki zamanda var olan semptomlarımızı iyileştirmek ve
ilerlemeye devam etmek. İyileştiren bir an, ileriye ve geriye doğru dalga dalga
yayılır ve yeniden sağlığımıza kavuşuruz.
Bunun sonucunda da
çoğumuz doğal, içgüdüsel benliklerimizden ayrı düşüyoruz özellikle de hayvan
olmayı aşağılamak yerine gururla taşıyan yanımızdan kopuyoruz. Kendimizi nasıl
görürsek görelim, en temel anlamda biz kelimenin tam anlamıyla insan
hayvanlarız. Bugün karşı karşıya kaldığımız temel mücadeleler kendiliğinden
nispeten hızlı gelişmiş olmakla birlikte, sinir sistemlerimiz böyle bir
değişiklik konusunda çok daha ağır kalmakta. Doğal benlikleriyle daha yakın
temas içinde olan insanların travma söz konusu olduğunda başlarına gelenle daha
iyi baş etmeleri tesadüf değildir. Bu ilkel içgüdüsel benliğe ait kaynaklara
kolayca ulaşamayan kişiler bedenleriyle ruhlarını birbirine yabancılaştırırlar.
Çoğumuz kendimizi havyan olarak görmez ya da deneyimlemeyiz. Ama içgüdülerimiz ve
doğal tepkilerimiz aracılığıyla yaşamadığımızda tam olarak insan da olamayız.
Ne hayvan ne de tam olarak insan olabildiğimiz bir arafta var olmak bir dizi
problemle karşı karşıya kalmamıza neden olur, bunlardan biri de travmaya müsait
oluşumuz yani travmadan kolay etkilenmemizdir.
Medusa mitinde
anlatıldığı üzere, dosdoğru bu tanrıçanın gözlerinin içine bakan, aniden taş
kesilir. Travma konusunda da durum budur. Eğer travmayla bodoslamadan karşı
karşıya gelmeye girişirsek, o ana kadar bize yaptığını yapmayı sürdürür - bizi
korkunun içinde dondurarak hareketsiz kılmaya devam eder. Perseus, Medusa'yı
ele geçirmeye gitmeden önce Athena tarafından bu Gorgon'un gözünün içine
bakmaması gerektiği konusunda uyarılır. Tanrıça'nın bu gücünü dikkate alan
Perseus, kalkanını kullanarak Medusa'nın görüntüsünü ona geri yansıtır ve
nihayet başını kesmeyi başarır.
İşte bunun gibi travmanın
hakkından gelmek için gereken çözüm onunla doğrudan karşı karşıya kalmakta
değil, içgüdüsel tepkilerimize akseden yansıması üzerinde çalışmaktadır. Travma
insanı o kadar çok kilitler ki, travmatize olmuş kişiler takıntılı bir şekilde
travmaya odaklanmaktan kendilerini alamazlar. Böyle olduğunda ne yazık ki yenik
düştükleri durum onları tekrar tekrar mağlup etmeye devam eder. Bedensel duyumsamalarımız
travmayı nerede yaşadığımızı yansıtan ve bizi içgüdüsel kaynaklarımıza götürmek
üzere hizmet veren birer rehber olabilirler. Bu kaynaklar bize yırtıcı
hayvanlardan ve diğer saldırgan düşmanlardan korunma gücü veriyor. Hepimiz bu içgüdüsel
kaynaklara sahibiz. Bu kaynaklarımıza ulaşmayı öğrendikten sonra artık
travmalarımızı yansıtıp iyileştirmek için kendi kalkanlarımızı yaratabiliriz.
Rüyalarda, efsanevi
öykülerde ve kadim anlatılarda, insan bedeninin ve onun içgüdüsel yapısının
evrensel sembollerinden biri de attır. İlginç olan bir şey de, Medusa
öldürüldüğünde bedeninden iki şeyin meydana gelmesi ve bunlardan birinin kanatlı
at Pegasus diğerinin ise altın kılıçlı savaşçı Chrysaor olmasıdır. Daha uygun
bir metafor bulunamazdı. Mitolojik kahramanların nihai savunma silahı olan
kılıç mutlak gerçeği sembolize eder. Netlik ve zafer ifadesidir; olağan dışı
zorlukların üstesinden gelindiğini ve nihai çözüme ulaşıldığını, her şeye çare
bulacak kaynaklara sahip olunduğunu anlatır. At ise içgüdüsel topraklanmayı
temsil ederken kanatlar hareket, yükselme ve toprağa bağlı varlığın üzerine
çıkarak ilerleme imgesi oluşturur. At içgüdüleri ve bedeni temsil ettiğine
göre, kanatlı atın da vücut bulma aracılığıyla meydana gelen dönüşümü ifade
ettiğini söyleyebiliriz. Hem kanatlı at, hem de altın kılıç, travmatize olmuş
kişilerin kendi Medusalarını yenme süreçlerinde keşfettikleri kaynakları gayet
güzel anlatan birer semboldür.
Farklı görüş ve düşünceler anlatım tarzları ufkumu açıyor.Kitabı not aldım
YanıtlaSilİyi okumalar şimdiden..:)
Sil