Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2019 Cuma

Büyük Gece / Rainer Maria Rilke


Kaç kez hayretle baktım sana,  başlangıcı  düne  ait  bir
pencereden,
öylece  durdum ve hayretle  baktım.  Yeni kent, benim  için
yasak  kent  gibiydi  henüz,  ve  inatçı  manzara  kararmaktaydı;
sanki  ben,
hiç  yoktum . En yakınımdaki  nesneler  bile  çabalamıyordu
anlaşılır
olmak  uğruna. Yol, sokak  lambasını itip  geçiyordu,
yabancıydı.  Sonra
ötede-bir oda,  hissedilebilen ve lambanın  ışığıyla
aydınlanmış-,
ramak  kalmıştı  katılmama,  anlayıp  kapattılar pencereleri.
Durdum.  Bir  çocuk ağladı ardından. Biliyordum güçlerinin
nelere  yettiğini
çepeçevre  evlerdeki  bütün  annelerin-,  ama  bütün  o
ağlamaların  nasıl
teselli  bulmaz  dertlerden  doğduğunu  da  biliyordum.
Şarkı  söylemekteydi  bir ses,  beklentilerin  de  bir  nebze
ötesine
sarkarak,  ya  da  aşağılarda  bir  ihtiyar koyuveriyordu sitem dolu
öksürüklerini,  acımayı  bilen  bir dünyanın  karşısında  haklı olan,
kendi  bedeniymişçesine.  Sonra  bir saat vurdu-,  geç  kaldım
saymakta,
yanımdan  yuvarlanıp  gitti.-
Tıpkı  bir yabancı  oğlan  çocuğu gibi,  hani  sokakta  topu
değil,  ama
kendisi  yakalanan,  başkalarının  birbirleriyle  onca oynadıklarından
hiçbirini  oynamasına  izin  verilmeyen  bir çocuğun  durup
başka  yere
-nereye?-  bakması gibi, durdum,  ve ansızın,
anladım  ki,  sendin  benimle  oynayan,  ey  yetişkin  gece,
ve  o  zaman  hayretle  baktım  sana.   Kulelerin  öfkelendikleri,
kadere dönüşmüş  bir  kentin  beni  kuşattığı,  sır vermez dağların
meydan  okudukları  ve  yakın  çevrede,  duygularımın  o rastlantılara
bağlı  kıvılcımlarını  açgözlü  bir yabanlığın küIlendirdiği
yerde :-
evet,  ey  büyük gece,  bir ayıp  değildi  senin  için  beni  tanıman.
Soluğun
üstümden  geçti.  Engin   ciddiyetlere  yayılmış  gülümsemen
ise,  benliğime  işledi.

TESLİM  olmak  istiyorum.  Yayıl yayılabildiğin  kadar
Sen  değil  misin  bir çobanın  yüzünü,  bitip  tükenmeyen
hanedanların  taşındığı  kraliçe  rahimlerinde,  soyluluğun
ve  gelecekteki  cesaretlerin  taçlı  başlara  kazandırabildikleri
ifadelerden  daha  görkemli  kılan?   Kalyonların  sessiz
oymalarını  taşıyan  şaşkın  tahtalar,  dilsiz  bir inatla  açılmakta
direndikleri  deniz  evreninin  yüz  çizgilerini  alabildikten
sonra,  o  zaman  neden,
evet  neden,  ey acımasız  gece,  hissetmeyi  bilen,  isteyen
biri,  kendini  açan  biri,  sonunda  neden  benzemesin  sana?
(Geceye  Yazılan  Şiirler)


26 Aralık 2018 Çarşamba

Rainer Maria Rilke / Orpheus'a Soneler



XXIX
SUSKUN dostu sayısız uzakların, hisset,
soluğun nasıl da çoğaltıyor mekanı.
Çatı kirişlerinin karanlığında asılı
çanlar çalsın senin uğruna. Neyse seni

kemiren, güçlü olur bu doyumdan da.
Değişime bırak büsbütün kendini.
Nedir senin en acı veren deneyimin?
Şarap ol, içmenin tadı acı geliyorsa.

Aş tüm sınırları bu gecede;
sihirli güç ol düşüncelerinin yol ayrımında;
anlamı ol garip karşılaşmalarının.

Eğer seni bu yeryüzü unutursa,
de ki sessiz duran toprağa: Ben akıyorum.
Hızla akan suya da: Ben varım.

Rainer Maria Rilke

15 Ocak 2018 Pazartesi

Vincent Van Gogh - Theo'ya Mektuplar


Mektubuma küçük bir karakalem resim ekliyorum. Okulun penceresinden bir görünüm. Çocuklarını görmeye gelen ana-babalar istasyona dönerlerken, çocuklar bu pencereden el sallarlar onlara. Hiçbirimiz bu pencereden görünümü unutamayız. Hele bu hafta sen de görmeliydin. Yağmur yağıyordu, özellikle alacakaranlıkta, sokak lambaları yandıktan sonra, ıslak yol üstüne yansıyan ışıklar görülecek şeydi.
Böyle günlerde Bay Stokes’un sinirleri bozuluyor bazen, hele çocuklar gerekenden biraz fazla gürültü yaparlarsa, akşam yemeğini yasakladığı oluyor. Ah, onların o pencereden bakışlarını görmeni isterdim. Bayağı acıklıydı.. Yemek saatlerini beklemekten başka o kadar az şeyleri var ki ellerinde günlerin geçmesine yardım edecek.. Bir de onların karanlık merdivenlerden, karanlık koridorlardan geçip yemek salonuna gidişlerini görmeni isterdim. Yemekhane parlak, güneşli bir yer..
Bir başka ilginç yer de, yer döşemesi çürümüş olan oda. Burada altı lavabo var, çocukların yıkanıp temizlenmeleri için, camları kırık pencereden soluk bir ışık giriyor içeri. Bu da melankolik bir görünüm. Bu çocuklarla bir kış geçirmek ya da eskiden geçirmiş olmak isterdim, nasıl olduğunu bilebilmek için.. Sana yaptığım resmin üstüne yanlışlıkla yağ damlattılar, kusurlarına bakma.
**********

*“Hastaydım, kafam yorgun, ruhum umutsuz, gövdem acılar içindeydi. Tanrı’nın hiç değilse manevi enerji ve güçlü bir şefkat içgüdüsüyle donatmış olduğu ben, en acı bir cesaretsizlik çukurunun dibine düşmüştüm ve çok öldürücü bir zehirin, soluk alamayan kalbime dolduğunu duyuyordum. Yaylada üç ay geçirdim.. O güzel yöreyi bilirsiniz, insanın ruhu kendi içine döner ve eşsiz bir dinlenmenin tadına varır, her şey dinginlik ve huzur yaratır, orada, Tanrı’nın kusursuz yaratımı önünde, ruhunuz örf ve adetlerin boyunduruğundan kurtulur, toplumu unutur, toplumun el kol bağlayan zincirlerini gevşetir yenilenmiş bir gençliğin gücüyle.. Orada her düşünce duaya dönüşür, taze ve özgür doğa ile uyum içinde olmayan her şey bırakır yüreği. Ah, orada yorgun ruhlar huzur bulur, bitkin insan gençlik gücüne yeniden kavuşur. Hastalık günlerimi böyle geçirdim işte... Sonra akşamlar! 'Ayaklarını küller arasına uzatıp kocaman ocağın önünde oturmak, bacadaki bir çatlaktan sanki beni çağırırmış gibi ışınlarını gönderen yıldıza bakıp durmak, ya da derin düşlere dalarak ateşe bakmak, alevlerin yükselip, titreyip, kazanı, ateşten dilleriyle yalamak için birbirleriyle sanki yarışmalarını seyretmek ve düşünmek.. İnsan yaşamı da budur, diye: Doğmak, çalışmak, sevmek, büyümek ve yok olmak.” *Bir Felemenk yazarı.
***********

Anneme de söyle, onun eliyle örülmüş çorapları giymek dünyanın en büyük zevkiydi -hele o Londra yürüyüşünden sonra..- Bu sabah şafak yine çok güzel söktü. Her sabah, çocukları uyandırırken seyrediyorum güneşin doğuşunu. Tanrı’ya emanet ol. Seni seven ağabeyin Vincent
***********

Ah, Theo; Theo, yavrum, bunu bir başarabilsem! Her elimi attığım işin bozulmasından dolayı yaşadığım korkunç bunalımı yenebilsem, kendi kendime yinelediğim, çevreden işittiğim ayıplamaları üstümden atabilsem, gerçek bir gelişmeye ulaştırabilecek fırsatı, gücü bulabilsem ve bulduğum yolda azimle ilerleyebilsem, babam da, ben de Tanrı’ya büyük bir şevkle şükredeceğiz!
***********

Mektubunda bana çok dokunan bir cümle var. “Keşke her şeyden uzak olabilseydim” diyorsun. “Çünkü her şeye sebep olan benim ve herkese yalnızca acı veriyorum. Tüm bu mutsuzlukları kendi başıma da, çevremdekilerin başına da yalnızca ben getirdim.” Bu sözlerin bana çok çarpıcı geldi, çünkü aynı duyguları, ama tamı tamına aynı, ne bir dirhem eksik, ne bir dirhem fazla, ben de duyuyorum ve vicdan azabı çekiyorum.
Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana donuk, hep bana bakan gözleri düşündüğümde - başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik -elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hakettiğimiz karşılık nerede? Tüm uğraşmalarımızın meyvası nedir? Anlıyorsun ya! Bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi -hepsini sıralamak olanaksız- düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de, ben de özlüyorum senin özlediğini. Keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum.
Yine de devam ediyorum, ama temkinlice, bütün o şeylere karşı koyacak güce sahip olacağımı umarak -o zaman beni tehdit eden yerinmelere ne cevap vereceğimi bilebileceğim- ve bana karşıymış gibi görünen her şeye rağmen, amaçladığım hedefe günün birinde ulaşacağıma inanarak. Ve Tanrı kısmet ederse, sevdiğim kimi kişilerin gözlerinde, peşimden gelecek olanların gözlerinde sevgi ve inanç okuyacağım.
“İki yana düşmüş ellerinizi kaldırın,” diye yazar İncil’de, “dermansız dizlerinizi de..” Sonra müritler bütün gece çalışıp da hiç balık tutamadıklarında, “yeniden denize çıkın, daha derinlere gidin, ağlarınızı yeniden serin” denmiştir onlara.

30 Kasım 2017 Perşembe

Birisi Var / Cemil Yüksel

gözlerini yeniden bulmuş gibiyiz içimizde
daha yaşını yeni almış bir çocuk gibi
ayağa kalkmayı deneyerek güç alan
ve durmakla öğrenmiş yürümekteki sevinci
ışığını yeniden bulmuş gibi hareketlerin
incecik duruyor eriyen bir mumum etrafında

acıyı buluyoruz koyu derinliği nice yarada 
ütülere yapışan etleri ayırırcasına kemiğe kadar
uzun bir iyileşmeyle üfler bilgisini ruhumuza 
ve sonra beklemediğin bir anda getirir
iki çocuk karşılaştığında parlayan güneşi

bazı şeyler, o şeylerin içinde her şeydir 
haldir, kelimesi bulunmamıştır daha 
bir şair bunu dener, durmadan yeni bir örgü
kelime ve anlamı ilmekleyerek iki ters bir düz
şaşırmanın gözlerini yeniden bulmak için içimizde

O gözlerle göründüğünde tanırız
apaçık, parlak ve naif şimdiyi
yumuşak bir beyazlığa dolarız annelerden
doğmak gibi yayılır bir sütün ılıklığı.

gözlerden açılmaya konmuş çiçekler gibiyiz
en uzun denizlere ve ufka bakmaya doğru
karşılarız kendimizi tam burada olmaya. 

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Acının Başkenti / Paul Eluard


Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks  bir dinginlik çemberi
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.

Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgârın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.

Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünya da bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Çeviri : Özdemir İNCE

26 Eylül 2016 Pazartesi

Şiir / Rıdvan Sözener


İyi insanlar her zaman yenilmiştir.
Annesini görünce bir bebek
nasıl bırakırsa elindekileri. Gösterir bunu biraz.
Biraz da bir kuşun düşmesi uçup dururken
bir adamın bunu farketmesi...

Güzel insanlar her yerde yenilmiştir.
Gençkızların kırlardaki durumu anlatır bunu biraz.
Biraz da evdeki çiçeklerle dertleşen kadınlar...

Yenilmek iyidir
Her defasında daha güzel yenilmek arzusuyla.
Yenilmek güzeldir
Her defasında daha iyi yenilmek umuduyla.

Dergah Dergisi / Sayı 131