9
Vera çoktan uykuda;
parka bakan pencereyi açıyorum. Madame de T. ile genç Şövalye’nin geceleyin
şatodan çıktıktan sonra geçtikleri, şu üç aşamalı unutulmaz güzergâhı
düşünüyorum.
Birinci aşama: Kol
kola geziyorlar, konuşuyorlar, sonra çimenlikte bir sıra bulup oturuyorlar,
gene kol kola, konuşarak. Aylı bir gecedir, bahçe taraça Seine’e doğru
uzanmaktadır, nehrin mırıltısı ağaçların mırıltısına karışmaktadır.
Konuşmalarından birkaç cümle yakalamaya çalışalım. Şövalye bir öpücük istiyor.
Madame de T. yanıtlıyor: “Elbette vermek isterim. Reddedecek olsaydım çok
gururlanırdınız. Özsaygınız sizden çekindiğimi düşündürebilirdi size.”
Madame de T.’nin
söylediği sözler bir sanatın ürünüdür, hiçbir davranışı yorumsuz bırakmayan,
anlamının üzerinde duran konuşma sanatının; bu kez, örneğin, Şövalye’ye
istediği öpücüğü bağışlıyor soylu bayan, ama bu davranışa kendi yorumunu getirdikten
sonra: Öpülmeye izin vermesinin nedeni, Şövalye’nin gururunu gerçek düzeyine
indirmek istemekten başka bir şey değildir.
Soylu bayan, zekâ
oyunuyla, bir öpücüğü bir direnme eylemine dönüştürüyorsa, kimse yutmaz bunu,
Şövalye bile, ama gene de bu sözleri ciddiye almak zorundadır, çünkü bu sözler
zekâ oyununun bir parçasıdır ve buna bir başka zekâ oyunuyla karşılık vermek
gerekmektedir. Konuşmak zaman doldurmak değildir, tersine, zamanı konuşma
düzenler, zamanı yöneten konuşmadır ve uyulması gereken yasaları o koyar.
Gecenin ilk
aşamasının sonu: Soylu bayanın, çok gururlanmasına engel olmak için Şövalye’ye
vermeyi uygun gördüğü öpücüğü bir başka öpücük izledi, öpücükler “birbirlerini
kovaladılar, konuşmayı böldüler, onun yerini aldılar”... Ama, işte bakın,
ayağa kalkıyor soylu bayan ve geri dönmeye karar veriyor.
Ne müthiş bir
sahneleme sanatı! Duyguların ilk karmaşasından sonra, aşk isteğinin henüz olgun
bir meyveye dönüşmediğini göstermek gerekti; bedelini yükseltmek, onu daha
arzu edilir duruma getirmek gerekti; bir düğüm, bir gerilim, bir geciktirim
yaratmak gerekti. Son anda durumu değiştirecek ve buluşmayı uzatacak bütün güce
sahip olacağını çok iyi bilen Madame de T., Şövalye ile birlikte şatoya
dönerken, güya bir bilinmezliğe doğru kayıyormuş gibi yapıyor. Çok eski bir
sanat olan konuşma sanatının dağarcığında onlarcası bulunan cümlelerden biri,
bir tek cümle yetecektir durumu tersine çevirmek için. Ama beklenmedik bir
terslik, öngörülmemiş bir esin yoksunluğu yüzünden bu cümlelerden bir tekini
olsun anımsayamıyor soylu kadın. Tıpkı oyun metnini unutan bir oyuncu gibi.
Çünkü, gerçekten de, metni bilmesi gerekiyor; o zamanlar işler bugünkü gibi
değil, günümüzde bir genç kız, sen istiyorsun, ben de istiyorum, o halde vakit
kaybetmenin ne âlemi var, diyebilir. Onlar için, bir engelin arkasında
duruyor bu içtenlik, bütün özgürlük eğilim lerine karşın aşamayacakları bir
engeldir bu. İkisinden birinin aklına tam zamanında bir düşünce gelmezse,
gezintilerini sürdürmek için bir bahane bulamazlarsa, sessizliklerinin doğal
mantığı gereği, şatoya geri dönmek ve orada birbirlerinden ayrılmak zorunda
kalacaklar. Onlar, durmak için hemen bir bahane bulmak ve bunu yüksek sesle
söylemek zorunda olduklarını hissettikçe ağızları mühürlenmiş gibi açılmaz
oluyor: Onlara yardım edebilecek cümleler, onları umutsuzca yardıma çağıran bu
iki insanın karşısında bir yerlere gizleniyorlar. Bu nedenle, şatonun kapısına
gelince, “ortak bir içgüdüyle, adımlarımız yavaşlıyordu”.
Bereket versin, sanki
suflör sonunda uyanmış, gibi, Madame de T. anımsıyor metnini: Şövalye’ye karşı
saldırıya geçiyor: “Sizden pek az memnunum...” Şükürler olsun! Kurtuldu her
şey! Kızıyor Madame de T.! Gezintilerini uzatmaya yarayacak küçük bir yapay
öfke için bahane buldu: Kendisi içtendi Şövalye’ye karşı; öyleyse Şövalye
neden sevgilisi hakkında, Kontes hakkında tek bir söz etmedi ona? Haydi,
haydi, çabuk, bir açıklama yapmak zorunda Şövalye. Konuşmak gerek! Konuşma
yeniden başlıyor ve uzaklaşıyorlar şatodan, bu kez, yürüdükleri yol hiçbir
engelle karşılaşmadan doğruca aşk kucaklaşmasına götürecek onları.
10
Konuşurken, araziyi
işaretle donatıyor Madame de T., olayların bundan sonraki aşamasını hazırlıyor,
ne düşünmesi, nasıl davranması gerektiğini Şövalye’ye sezdirmeye çalışıyor.
Bunu incelikle yapıyor, kibarca ve dolaylı bir biçimde, sanki başka şeylerden
söz ediyormuşçasına. Şövalye’yi bağlılık zorunluluğundan kurtarmak ve
hazırlamakta olduğu gece serüveni için sakinleştirmek amacıyla, Kontes’in
soğuk bencilliğini sergiliyor ona. Yalnızca çok yakın geleceği değil, daha uzak
geleceği de düzenliyor: Kontes’in rakibesi olmayı kesinlikle istemediğini ve
Şövalye’nin Kontes’ten ayrılması gerekmediğini ona sezinletiyor.
Yoğunlaştırılmış bir aşk kursundan geçiriyor onu, uygulamalı aşk felsefesini
öğretiyor ona: Ahlak kurallarının zorbalığından kurtulmak ve bütün erdemlerin
en yücesi olan ağız sıkılığını korumak gerekir. Ve ertesi gün kocasına karşı
nasıl davranması gerektiğini Şövalye’ye açıklamayı bile başarıyor, büyük bir
doğallık içinde.
Şaşırıyorsunuz:
Burada, son derece akla yakın bir biçimde düzenlenmiş, işaretlenmiş, çizilmiş,
hesaplanmış, ölçülmüş bu mekânda doğaçlamaya, bir “çılgınlık”a yer var mıdır,
nerede sabuklama, nerede arzunun körlüğü, nerede üstgerçekçilerin taptığı o
“çılgın aşk”, nerede o kendini unutuş? Aşk düşün cemizi biçimlendiren
akılsızlığın etki güçleri neredeler? Hayır, onların burada yapacak bir şeyleri
yok. Marquise de Merteuil’ün acımasız mantığına da yer yok, ama en yüce görevi
aşkı korumak olan bir sağduyu, uysal ve sevecen bir sağduyu var.
Aylı gecede, Madame
de T.’nin Şövalye’yi alıp götürüşünü görüyorum. Şimdi duruyor ve alacakaranlıkta
beliren bir çatıyı gösteriyor ona; ah, nice tadına doyulmaz anlara tanık oldu
bu ev, ne yazık ki, diyor ona, anahtar yanında değil. Kapıya yaklaşıyorlar ve
(nasıl da tuhaf, nasıl da beklenmedik bir şey!) evin kapısı açık.
Anahtarın yanında
olmadığını neden söyledi ona? Evin kapısının artık kapatılmadığını neden hemen
söylemedi ona? Her şey düzenlenmiş, ayarlanmış, yapay, her şey bir oyun,
hiçbir şey içten değil, ya da, başka bir deyişle, her şey sanat; öyleyse: geciktirimi,
kesinsizliği uzatma sanatı, daha iyisi: esrime, coşum durumunda olabildiğince
uzun kalma sanatı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder