Bazı teşebbüsler vardır ki, sahibine servet ve mevki verir. Ve bazı teşebbüsler, sahiplerini tekmil umduklarından mahrum eder. Birinin muvaffakiyeti, ve diğerinin hezimetini hazırlıyan, teşebbüsün cins ve nev'i değil belki, görüş ve işleyiş tarzımız, irade ve tesir kuvvetimizdir. Bir çok insanlar, daha işlerine başlamadan talihsizliklerini öne sürerler. Ve kendi zavallılıklarını bu meçhul talie isnat ederler. " insan düşünür ve takdir ona güler, diyen arap hakimine, bunun içindir ki ben de gülmek istiyorum.
CXVI
Bir yurdun neresi aziz değildir ki...Bir yurdun her şehrini, hususî bir sempati hiyerarşisine tâbi kılmak ne kadar iptidaî ve âdî bir görüştür. Yalancılık ve sahtekârlık gibi, fena itiyatlarımızın yanında, aynı manzaraları görmek, aynı sesleri işitmek, aynı sefalete katlanmak, gibi itiyatlarımız da vardır. Bir yurdun bazı yerlerini; sevip, bazı yerlerini sevmemek, bazı doğru fikirleri beğenmek veya: beğenmemek gibi delice ve budalaca bir duygusuzluk itiyadının neticesidir.
CXVII
Kuşlar vardır ki, büyük hayvanların kurtlanmış sırtlarındaki yaralan gagalıyarak geçinirler. Bundan büyük hayvanlar da memnundur. Kurtları toplıyan kuşlarda memnundur. Sarmaşıklar, büyük ağaçlara sarılır. Bazan onların artığı ile bazan de en temiz kanlarını emerek yücelirler. Büyük ağaç yine kalın yine kuvvetlidir. Meyvesini kuşlar yer; usaresini sarmaşıklar kemirir. Gölgesinde yolcular dinlenir. Öyle iken ağaç yine dallı budaklı, yine gölgeli ve meyvelidir. İnsan vardır ki eserlerinden, servetinden karga ruhlu ve sarmaşık yüzlü insanlar istifade eder. İnsan vardır ki, yaralı ruhu, bu yaralardan zevk alanlar için daha çok derinleşmiş ve kanamıştır. Büyük hayvan yaralarının derinleşmesinden, koca ağaç yaralarının ve dallarının ağırlaşmasından bir gün temamen yıkılabilir. O vakit kargalarla sarmaşıkların ne hale gireceğini düşünebilirsiniz.
CXVIII
Bir şey yeni iken harikadır. Şaşırtıcıdır. Fakat onun bunun ağzına ve eline düştükten sonra temamen bayağılaşır. Fakat bundan her yeni ve tazenin değerli olduğunu zannetmiyeceksin. İnsan ve eşya vardır ki, değeri, şarap gibi eskidikçe artar. Bunları onun bunun eline düşürmemeye çalışacaksın!
CXIX
Taliin bazı nimet ve muvaffakiyetler kazandırdığı adamlar, hiç olmazsa talilerinin kölesidirler. Kudretlerile yeni muvaffakiyetler yaratmış olanlar ise talie de efendilik ederler.
Halka ve tarihe karşı yenmiş ve üstün gelmiş görünenler, kendilerini bilgili insanlara da tanıtmak ve beğendirmek, onları da kendilerine inandırmak ihtiyacındadırlar. Bu sebepten esersiz inkılâpçı olamaz, inkılâpçılar eserini, yalnız kâğıtlara değil, bütün bir yurdun ve ulusun dimağ ve vicdanına yazarlar. Bunun içindir ki, inkılâbın mantığı cildlerde değil, bütün bir devletin yöneldiği ve hız aldığı ülkü yollarında kavranabilir. Cildler, ancak bu savaşın romanını veya tarihini yazar. Bu sebeptendir ki, çok defa inkılâba ilmin aklı ermez ve çok defa inkılâpçı, âlimin aklile yürümekten çekinir. Bir inkılâb, kendi kendine ve başlı başına bir ilimdir. Bunu böyle anlamayanlar, karakaplı kitaplarda yerini bulacağım diye boş yere titizleneceklerdir.
CXX
Bir iş yapmalısın ki arkandan gelen, onu düzeltmiye mecbur kalmasın. Ve yapacağın işler, ne olduğunu bir türlü kavrayamadığın emirlere boyun bükmeden doğmasın. Bir insan, ödevini, boyun bükerek değil, inanarak; anlamadan değil, bilerek, kavrayarak ve isteyerek yapmalıdır. Eskiler, gelen gidene rahmet okutur! derlerdi. - Sen daima gideni unutturacak ve kendinden sonra bir başkasını beklemekten kurtaracaksın. Bu ulusa ve insanlığa yeni ve eşsiz bir iş yapmalıyız ve işlerimizde ismimiz ve hatıramız ebedîleşmiş demektir.
CXXI
İnsan, kafasından ziyade kulak veya gözile düşünen bir hayvandır. Yalnız, kulak fenalıklara, göz iyi liklere inanır. Bir başkasının büyüklük ve erdemliğine inanmak için, işitmek değil görmek ve fakat fenalıklarına inanmak için yalnız işitmek kâfidir. Seni bu çeşit insanlar arasında görmek istemiyorum.
SON
SON