Kari, aklın dışarıdan tesir eden kuvvetlere tabidir. Duyguların bu tesirden yakasını zor kurtarır. Zira, zaten cemiyet demek, " birbirine gilzi ve aşikâr bir takım hislerle bağlı ve bu bağlılığın yarattığı bir teessür kuvveti » demektir. Sen ondan kendini kolay kurtaramazsın! Büyükler, bu kuvvete boyun bükenler değil, bu kuvvete yeni hisler ve yeni fikirler vererek eskimiş ve bu sebepten gevşemiş olan bağları, bu yeni tılsımla kuvvetlendiren kimselerdir. Bunlar, medeniyetin ve insanlığın efendileridir. Zira, bunlar, kendi ahlâk ve mefkürelerini, kendi kan ve sinirlerinden gelen his ve ihtirasları, cemiyetin dimağına sıvamış ve bir Allah gibi geriden ve bazen içeriden, bir baş dönmesine tutulan kitlenin yeni manzarasını seyretmek saadetini tatmışlardır.
XVIII
İşte hayat budur. Derinden yaşamak, geniş ve yüksek yaşamak, kendisinde hayatın bu kuvvetlerini, bu çeviren, değiştiren, kuvvetlerini bulmak ve tatmak demektir. İşte böyle anladığım bir hayatın temellerine uygun olmayan her arzu, her ahlâk tehlikelidir. Eski kanun ve kaidenin çerçevelediği emirler ve nehiler yaşamak kutretini dağıtır, irademizi eritir. Kari, bu âlemde mutlak olan hiç bir şey tanımıyorum. Bu sebepten, seni asırlardan beri " Şöyle olacaksın ve böyle yapacaksın! „ diyen hareketsiz ve tekâmülsüz emirlere itaattan menediyorum.
Bunun için yaşayan dinlere değil, içinden gelen dine, peygamberlerin Allahına değil, kendi gönül verdiğin ülkünün Allahına inanacaksın I Her hareketin etrafındakiler için olacak ve fakat hiç bir emri ve hareketlerinin hiç bir kumandasını hariçten almıyacaksın!
XIX
Hür bir vatandaş, demokrat bir vatandaş, içinde bu taassupsuzluğu duyan ve doğru bildiği fikir ve hareketler uğrunda kendini feda etmekten çekinmiyen insandır! Bunu çok evvel sezdiler; üstadım Buda, " kendi meşaleniz ve merciiniz kendiniz olunuz! yegâne meşaleniz ve merciiniz hakikat olsun! „ dedi.
XX
Bir nehir, ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar çok kolları ve ne kadar süratli akışı olursa olsun, denizlere karıştıktan sonra artık isim ve mahiyetini kaybeder. Denizler böyle, her biri başka başka büyüklükte, başka başka genişlik ve çabuklukta akan binlerce nehri yutarlar, öyle iken ne denizin tadı değişir, ne de nehirlerin deniz içinde ismi ve adı kalır, Cemiyet merkezi önünde fertler de böyledir. Bir defa onun içine atılmasın, bir defa onun içine karışmasın... Bu takdirde ferdin ne „ ismi kalır, ne de yaptığı işten eser. Öyleyse, kariim, ona içinden değil kenarından bakacaksın; ve ortasında, ancak büyük gemiler gibi dolaşacaksın. Onun üzerinde her çeşit fırtınadan sarsılmaksızın yoluna gitmeğe çalışacaksın! Bazan bir rüzgâr olup onu sen sallayacak; ve bazan bir liman olup üstünde sallananları sen koruyacaksın! Cemiyetleri avuçlarında oynatanlar, denizlerin kanununu ve cemiyetlerin ruhunu böyle kavrayanlardır.
XXI
Cemiyet için, insan için yaptığın işlerin sonunda mükâfat veya ücret bekleyen bir hizmetçi vaziyetini takındığın gün, yapmak istediğin ve yaptığın işle birlikte ezildiğin gündür. Müessir olmaktan büyük mükâfat, iş görebilmekten geniş bir zevk olamaz! İşçiye hiç bir mevki, hiç bir servet veya hak, cemiyetin şükran eseri olarak verilmiş değildir. Sen karşılığını beklemeden yaptığın her iyi işte, nankörlerle, asilerle çarpışacaksın! Fakat her zafer, mükâfatını birlikte getirmiş olacaktır. Lâyik olduğun mevki ve hayatı istemiyeceksin! Öyle bir harekette bulunacaksın ki, bu mevki ve hayat, senin ayaklarına yüz sürecek; ve sen onu lütfen kabul edeceksin! İşte sende aradığım bu büyüklük, böyle bir büyüklüktür. Kari, bir piyanonun tellerinden sesi, bir ateşten sıcaklığı ayırmak nasıl mümkün değilse, iradenin hür ve dinamik kuvveti de şahsiyetinden öylece ayrılamıyacak bir halde bulunmalıdır!
Varlık Dergisi Arşivinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder