İKİNCİ BÖLÜM
İÇERDE VE DIŞARDA SAVUNMA YOLLARI
To be or not to be...
Olmak ya da olmamak...
SHAKESPEARE, Hamlet.
DÜŞÜNCELER X
Kocalık Politikası Üstüne İnceleme
Bir erkek, bu kitabın birinci bölümünün onu tanımladığı duruma gelirse, sanırız, karısının bir başkası tarafından elde edildiğini öğrenmesi yine de kalbinin hızlı çarpmasına yol açabilir, tutkusu yeniden alevlenebilir vs bunu, ya kendine olan özsaygısı, ya gururu, ya da çıkarı yüzünden yapar, çünkü aksine davranması, karısını artık sevmese bile, onu erkeklerin en ahmağı durumuna düşürebilir, böylece, başına geleni de hak etmiş olur.
Uzun sürecek bu kriz döneminde bir kocanın hata yapmaması çok zordur, çünkü kocaların çoğu, kadın seçmeyi bilmez; onu yönetmeyi ise hiç bilmez. Bununla birlikte kocalık politikası, davranışlarımızın ruhunu oluşturması gereken üç ilkenin her zaman uygulanmasından ibarettir. Birincisi, bir kadının söylediklerine hiçbir zaman inanmamak; ikincisi, ağzından çıkanları dinlemekle yetinmeyip, bunları ona söyleten düşünceyi her zaman araştırmak; üçüncüsüyse, bir kadının en çok gevezeliği, suskunlaştığı zamanlarda yaptığını; durgunlaştığındaysa davranışlarının, içindeki en yüksek enerjiyle yüklenmiş olacağını bilmektir.
O andan başlayarak, huysuz ata binmiş bir biniciden farkınız yoktur ve kendinizi yerde bulmamak için, atın iki kulağı arasından gözünüzü ayırmamanız gerekir.
Ne var ki iş, ilkeleri bilmekten çok, onları uygulamaktadır: Bu ilkeleri cahillere açıklamanın, bir maymunun eline tıraş makinası vermekten farkı yoktur. Bu nedenle, ilk ve en yaşamsal görevlerinizden biri, duygu ve düşüncelerinizi sürekli gizlemektir ki çoğu koca bunu yapmaz. Bir kadında, Minotauros canavarına özgü oldukça belirgin belirtiler gördüklerinde erkeklerin çoğu önce onu hor gören davranışlar içine girer. İçlerinde uyanan terslik, sözlerinden ya da davranışlarından yansır; ve ruhlarını saran korku, bir deney tüpünün altında yanan alev gibidir; davranışlarını açıkladığı gibi, yüzlerini de güçlü bir şekilde aydınlatır.
Oysa, günde on iki saat sizi gözleyip düşünme olanağına sahip bir kadın, alnınızda beliren kaygı çizgilerini, oluştukları anda okuyabilecek yetenektedir. Bu haksız hor görmeyi ise hiçbir zaman bağışlamayacaktır. Bu durumu iyileştirecek ilaç yoktur; her şey söylenmiş, ok yaydan çıkmıştır: Karınız, gerektiğine inanıyorsa, ertesi gün tutarsız kadınların safına katılıverir.
Öyleyse, savaş halindeki iki taraf arasında beliren bu durum karşısında yapacağınız ilk şey, vaktiyle size karşı duyduğu sınırsız güveni yeniden kazanabilmek için elinizden geleni ardınıza koymamaktır. Ağzınızdan bal damlayarak onu idare etme yanlışlığına düşerseniz, kayıptasınız demektir; size inanmayacaktır, çünkü sizin gibi, onun da kendi politikası vardır. Şu halde, size kulak vermesini sağlayacak, duruma göre dizginleri germenize ya da gevşetmenize izin verecek o değerli güven duygusunu, sezdirmeden onda yeniden uyandırabilmek için, açık yüreklilikle olduğu kadar, kurnazlıkla da davranmanız gerekir.
DÜŞÜNCELER XIX
Âşık Üzerine
Aşağıdaki özlü sözleri düşüncenize sunuyoruz.
Bunlar 1830'da kaleme alınmamış olsalardı insan soyundan umudu kesmek gerekirdi; ne var ki sizinle karınız ve bir âşık arasındaki ilişkileri ve benzersizlikleri oldukça kategorik biçimde ortaya koyuyorlar; kaleme alan kişi kendi özsaygısından o ölçüde özveride bulundu ki bunların tutacağınız yolu pırıl pırıl aydınlatması ve düşmanınızın gücünü tartmanızı sağlaması gerekiyor; içlerinde bir rastlantı sonucu yeni fikirler bulacak olursanız, bunları size bu kitabı salık veren şeytanın hesabına yazın.
LXV
Aşktan söz etmek, aşk yapmaktır.
LXV1
Bir âşık, en bayağı isteğini bile, ciddi bir hayranlık atılımı biçiminde sunar.
LXVII
Bir âşık, bir kocanın sahip olmadığı tüm iyi ve kötü niteliklere sahiptir.
LXVIII
Bir âşık, her şeye yaşam katmakla kalmaz, âşığına yaşamı unutturur da: Koca ise, hiçbir şeye yaşam katmaz.
LXIX
Bir kadının duygusallıkla ilgili tüm soytarılıkları bir âşığı her zaman kandırır; bir kocanın doğal olarak omuz silktiği her şey, bir âşığı kendinden geçirir.
LXX
Bir âşık, takındığı tavırla, evli bir kadınla ulaştığı senli benlilik derecesini ele verir.
LXXI
Bir kadın, neden sevdiğini her zaman bilmez. Bir erkeğinse, aşkından çıkar beklememesi ender rastlanan bir şeydir. Bir koca, bu bencilliğin nedenini keşfetmek zorundadır, çünkü bu onun için, Arkhimedes kaldıracının görevini görecektir.
LXXI1
Akıllı bir koca, karısının bir âşığı olduğunu hiçbir zaman açık açık düşünmez.
LXXIII
Bir âşık, bir kadının kaprislerine her zaman baş eğer; bir erkek, metresinin kollarındayken onun gözüne hiçbir zaman değersiz görünmeyeceğinden, onun hoşuna gitmek için, bir kocayı çoğu kez tiksindiren her şeyi yapar.
LXXIV
Bir âşık, bir kadına, kocasının ona öğretmediği her şeyi öğretir.
LXXV
Bir kadının, âşığında uyandırdığı tüm duyguların altında bir değiş tokuş yatar; verdiklerini her zaman fazlasıyla geri alır; aldıkları, en azından, verdikleri kadar zengindir. Bu öyle bir ticarettir ki, sonunda kocaların çoğuna topu attırır.
LXXVI
Bir âşık, bir kadına yalnızca onu yüceltecek şeylerden söz eder; oysa bir koca karısına, onu sevse bile, her zaman kınayıcı öğütler vermekten kendini alamaz.
LXXVII
Bir âşık, her zaman sevimli görünmek ister. Bu duyguda, insanı sonunda gülünç duruma düşürecek şeyin ilkesi yatar; bundan yararlanmayı bilmek gerekir.
(...)
LXXIX
Bir cinayet işlendiğinde, sorgu yargıcı (...) suçu yükleyebileceği kişilerin sayısının beşi aşmayacağını bilir. Varsayımlarını oluşturmak için temel aldığı düşünce budur. Bir koca da, tıpkı bir yargıç gibi akıl yürütmelidir; karısının âşığının kim olduğunu araştırmaya kalktığında, çevresinde kuşkulanabileceği kişilerin sayısı üçü geçmez.
LXXX
Bir âşık, her zaman haklıdır.
(...)
LXXXI
Kısacası, evli bir kadının bir erkekte uyandırdığı aşk ya da kendisinin o erkeğe duyduğu aşk, duyulabilecek duyguların en az gurur okşayanıdır: Bu duygu kadında, sınırsız bir övünmeye, âşığındaysa bencilliğe dönüşür. Evli bir kadının âşığı öylesine büyük yükümlülükler altına girer ki bunların altından kalkabilecek babayiğitlerin sayısı koca bir yüzyılda üçü geçmez: Yaşamını tümüyle metresine adaması gerekir, oysa sonunda onu her zaman terk eder: Bunun böyle olacağını ikisi de bilir; ve dünya kurulalı beri âşıklardan biri ne kadar verici olmuşsa, öteki de o ölçüde nankörlük etmiştir.
Büyük bir tutku, onu yargılayanlarda kimi zaman acıma duygusu uyandırabilir: Ama böylesine gerçek ve sürekli tutkular nerede? Büyüleyici etkisi bir kadını bu hallere düşüren bir erkekle mücadele edip başarılı olabilmesi için bir kocanın ne denli güçlü olması gerektiğini varın bir düşünün!
Bize göre, genel kural olarak bir koca, şimdiye kadar açıkladığımız savunma araçlarını iyi kullanmak koşuluyla karısını, kendisine karşı büyük bir suç işlemeden yirmi yedi yaşına kadar idare edebilir -tabii bu, onun bir âşık seçmediği anlamına gelmez. Sağda solda, aile yönetiminde büyük deha sahibi erkeklerin çıkıp, karılarını otuz ya da otuz beş yaşına kadar ruhça ve bedence yalnızca kendilerine saklamayı başardıkları da görülmüştür; ne var ki bu istisnalar ötekilerde bir tür utanmaya ve korkuya yol açar. Bu duruma ayrıca yalnız taşrada rastlanır; orada yaşam yarı saydam, evler de bol pencereli olduğundan, erkekler kendilerini sonsuz bir güçle donatılmış bulurlar. Ama öteki erkeklerin ve bu durumun kocalara sağladığı avantaj, nüfusu iki yüz elli bin ademoğluna ulaşan bir kentte buharlaşıp gider.
Demek ki yaklaşık olarak otuz yaş, bir kadının erdemli olduğu yaştır. Bu kritik yaştan başlayarak bir kadının zaptı raptı o kadar güçleşir ki onu aile cennetinin içinde tutmayı başarabilmek için, elimizde kalan son savunma araçlarını devreye sokmamız gerekir.
(...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder