XXV
Bir zaman vardı ki, hayvan insandan korkmuyor; Allah bile ondan çekinmiyordu. Fakat sonra bir devir geldi, hayvanlar "nebatlar ve cansız maddeler, hatta Allah bile insandan korkmaya başladı. Zira, eskiden, Allah yaratıcılığını, hayvanlar kuvvetli olduklarını ve tabiat kanunlarını biliyordu. İnsan düşünmeye başladığı günden itibaren, eşyanın şeklini ve maddenin ataletini bozdu. Nebatların hassasını; ve Allahın emirlerini değiştirdi. Demek ki insan, tabiatın bir hatasıdır. Eğer tabiat böyle bin bir şekle girerek kendisine hükmedecek bir mahlûk olacağını hesap etseydi insanı yaratmaz, kuvvetlerini insan şekline istihale ettirmezdi. Bunun içindir ki, kari, her şey seni bu âleme niçin geldiğini ve neler yapabileceğini düşünmeye davet ediyor.
XXVI
Kari, deha bir ıstıraptır; dahî bir mustariptir; ve acılar, bizi kendinden kurtarmak için nelere başvurdurur pek iyi bilirsin! Büyüklerin acıları, kimselerinkine benzemez: onlar, acının birinden kurtulurken daha büyüğüne tutulurlar. Ve ıstırap büyüdükçe iradeleri ve mukavemetleri genişler. Dehanın acısı dinmiyecektir. Çünkü kendisi acıdır. Ve dâhi herkesin, her şeyin bir yeri acıyor zanneder. Zira, kendisi acılıdır. İşte onların ölüme kadar dayanan iradeleri, insanı ve tabiatı böyle gördüklerinden ve içinde yaşadıkları cemiyetin ıstırabını böyle hissettiklerindendir kari!
XXVII
Ateşten fışkıran kıvılcımlar, boşlukta bir yıldız gibi dayanacak yer bulamadan, şaşkınlık içinde uçar; ve nihayet bir küçük kömür zerresi halinde yere düşerler. İnsanlığın ve milletin büyük ocağından ayrılan fertlerin de öylece fışkırdıkları, titreşerek düşüp söndükleri görülür. Anlaşılıyor ki: büyüklüğümüz , kudret ve muvaffakiyetimiz, kitleyle olan alâkamızın derecesine bağlıdır.
XXVIII
Fikirler vardır ki, yıldırımlar kadar kuvvetlidir. İtikatlar vardır ki, semalar kadar yüksektir. Fakat daima fikir itikadı kamçılar; ve itikatlar, birer bulut gibi fikirlerimizin kamçısı önünde yuvarlanır giderler. Ancak ahlâk kahramanları, bütün için, hep için, cemiyet ve insan için çalışanlar fikir ve itikatlarının kardeşliği içinde yaşarlar.
XXIX
Çok defa faziletimiz, aczimizin bir maskesidir kari. İçimizde meşru olmıyan binbir emel vardır. Fırsat bulamadığımız için, fırsat bulup arzularını tatmin edenlere düşman oluyoruz. Biz, yavrularını, karnının torbasında saklayan bir Kanguru gibi çirkin ruhumuzda sakladığımız sefil emelleri, ayaklanacakları zamana kadar taşımağa mahkûmuz!
XXX
Toprağa hangi tohum atılmıştır ki, çiçek ve meyve vermiş olmasın! Elverir ki toprak, kurtlu ve güneşsiz bulunmasın! Kari senin ruhun da böyledir. Temiz ve ışıklı bir ruhta bilgi, fazilet ve iyiliğin çiçek ve meyveleri kolayca inkişaf eder. Bir çiçek ölür, toprak onun tohumlarına annelik yapar! İnsan ölür; tabiat onun yer yüzünde yaptığı işlere mukabil cesedinden intikam alır. Ancak iyi eserlerimiz, temiz insan ruhlarında ısınır; ve bunların yavruları, nesilden nesile, ruhtan ruha, intikal eder.Varlık Dergisi Arşivinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder