25 Aralık 2017 Pazartesi

Philippe Presles - Freud'u İlgilendirmeyen Her Şey

Olmak İstediğin Gibi Ol

      Elektrik çarpmasını hasarsız atlatamadım ve ertesi yaz panik atakları geçirmeye başladım. Örneğin, her uçağa binişimde ölümü o kadar yakın hissediyordum ki nefesim daralıyordu. İlk krizi yaşadığımda, acildeki doktor bunun önemli bir şey olmadığını söyleyip bana bir Tranxene hapı vermişti. Daha sonra başka doktorlar çeşitli tetkikler veya magnezyum önerdiler ama dayanılmaz ve bir o kadar da gizemli ataklardan mustariptim hala. 
     Hekimlik stajını için Guyana'ya gitmeye karar verdim: tropiklere yeniden dönünce yeniden huzur bulmayı da umut ediyordum. Huzur doğrudan tropiklerden değil de, ormanlarından geldi. Fark ettim ki, Cayenne'den iki günlük yolculukla her şeyden uzakta olduğumda, panik ataklarım yok oluyordu. Hiçbir yardımın ulaşamayacağı derin Amazon ormanında yalnızken huzurlu oluyordum. İnsanlardan uzakta, kurbağaların, kuşların, böceklerin söylediği ninniyle hamağımda uyurken yerimi bulmuş hissediyordum kendimi, aynı Duala'da yağmurun altında hissettiğim gibi. Bu orman, saf haliyle doğa, olabilecek en tedavi oluyordu benim için. Hemen hemen iyileşmiştim ama tam da değil çünkü Fransa 'ya dönmek üzere tekrar uçağa binme düşüncesi belli aralıklarla sıkıntı yapıyordu bende. Gidiş o kadar acılı olmuştu ki ...
   Sonunda kaçınılmaz gün geldi. Yolculuk için sakinleştiricileri peş peşe alırken bunun böyle süremeyeceğine ve gerçekten tedavi görmem gerektiğine karar verdim. Belki psikanaliz? Uçak bir kez daha bilincimin açığa çıkmasına neden olmuştu ... 
    Panik ataklarım yeniden başlamıştı ve giderek şiddetleniyordu. Buna bir son vermek amacıyla dört yıl sürecek psikanaliz seanslarına başladım. Kendim hakkında çok şey öğrendim, Freud'un gayet iyi tanımladığı bastırma, direnç ve aktarım hakkında da. Ama, örneğin uçağa binmek hala işkenceydi ... Psikanalizi bırakıp sadece belirtilere ve bu belirtileri gevşeme yöntemleriyle yönetmeye odaklanan davranışsa! ve bilişsel psikopatolojiyi denemeyi seçtim. Birkaç seans sonunda da iyileştim ve daha gençken olduğu gibi uçakta okuyup uyuyabilir hale geldim. Bu deneyimler bilincin nasıl işlediğini daha iyi anlama isteğimi depreştirdi, ben de sinirbilim (neuroscience) ve psikoloji üzerine eser ve makaleler okumaya başladım.
     Benzersiz ve bir o kadar da kırılgan, çünkü kimliğimiz garip biçimde oynaktır. Bilincimiz, yani bilincin kendisi üzerine
düşünmemizi sağlayan olağanüstü yeteneğimiz de tümüyle değişkendir. Örneğin, belli bir yönde hareket etmek için mevcut bütün geçerli nedenleri sıralayabiliriz ama gerekirse tam aksi yönde karar verdirecek gerekçeleri de bulabiliriz ... Beynin her şeyin doğruluğunu kanıtlayabilme yeteneği tek kelimeyle inanılmazdır, Erich Fromm'un şu saptaması, işte bu nedenledir: "Aslında insan, doğal güçlerin en kolay biçimlendirilebilir olanıdır: kin beslemek veya işbirliği yapmaya, boyun eğmeye veya kafa tutmaya, acı çekmekten hoşlanmaya veya mutlu olmaya yönlendirilebilir" 
     Kendimizi nasıl daha sağlam yapılandırabilir, yaşamımızın anlamını bulabilir, ne olmak istiyorsak onu olup kararlarımız ve eylemlerimizde olabildiğince özgür kalabiliriz?
Bilincimiz hep daha uzağa, hep daha yükseğe uçmamızı sağlayan ama aynı zamanda hantallaş tıran görünmez kanatlarımızdır bizim ... Tıpkı Baudelaire'in "dev kanatları yürümesini engeller" dediği albatrosu gibi.

12 Aralık 2017 Salı

Paslı Zırhlı Şövalye / Robert Fisher


Jay Rifenbary - Mazeret Yok! Kitabından alıntılanmıştır.

Robert Fisher'in bu kitabının ilk sayfalarında, en parlak günlerini yaşayan bir şövalyeye rastlıyoruz. Hiçbir şövalye ondan daha fazla sayıda genç kızı zor bir durumdan kurtarmamıştır. Hiçbir şövalye ondan daha fazla sayıda ejderha öldürmemiş ve seferlerde atıyla onun kadar yol katetmemiştir. Bu şövalye zırhıyla da ünlüdür. Zırhın göz kamaştırıcı güzelliği, sahibinin iyi, sevecen ve örnek bir şövalye olduğunu tüm dünyaya haykırmaktadır. Olmak istediği ve olmaktan mutluluk duyduğu kişidir şövalye.

Bununla birlikte, karısı Juliet ve oğlu Christopher ondan pek memnun değillerdir. Şövalye zırhıyla dünyaya gelmiş gibidir; bir şövalye her an savaşa hazır olmalıdır ve hayranlarını ya da korumasını asla düş kırıklığına uğratmamalıdır. Şövalyenin gerçek görünümünü ne oğlu bilir, ne de karısı anımsayabilir. Juliet, katı ve duygusuzca kucaklaşmaları yeterince yaşamıştır. Sonunda kocasını uyarır: Zırh yüklüğe konacak, şövalye karısı ve oğluyla daha fazla vakit geçirecek, yoksa ...

Juliet, onun bir zamanlar kurtardığı genç kız mıdır? Şö­valye, içinde bulunduğu olumsuz durumu uzun uzun düşü­nür. Zırhı çıkarmanın sorun yaratmayabileceği düşüncesini benimsemeye başlar. Karısı sayesinde gerçeğe gözlerini açar, metal yığını giysisinin içinde kendini yitirmiştir. Kendisinin de Juliet'in de bilmediği şey ise, zırhtan nasıl kurtulacaktır. Hünerli demircisinin tüm çabaları bile sonuçsuz kalınca, şövalye yardım aramak için nereye gideceği belirsiz bir yolculuğa çıkar.

Önce, eskiden emrinde çalıştığı bir krala veda etmeye gider. Kral yerinde değildir; bu yüzden şövalye derdini kralın soytarısına anlatır. Adam, şövalyenin bunun kendine özgü bir durum olduğunu sanmasına güler. "Hepimiz zaman zaman kendi savunmalarımızın tuzağına düşeriz," diye onu teselli eder ve büyülü sözcüğü verir. Şövalyenin gereksinim duyduğu varlık Merlin'dir.

Şövalye ıssız ormanlarda günlerce dolaştıktan sonra,sonunda Merlin'e rastlar. Gerçeklerden kaçma uğraşı onu artık güçsüz düşürmüştür. Bununla birlikte, Merlin'in gözlemleri şövalyeninkilerle pek uyuşmaz. Merlin, "Belki ger­çeği hep aşağılayıcı bir şey olarak algıladın," diye karşılık verir, şövalyenin öfke dolu isyan duygusuna.

Şövalyenin iyileşme süreci başlar. Onu destekleyip ne­şelendiren bir sincap ile bir güvercinin eşliğinde, Gerçeğin Yolu'na koyulur. Yolculuk boyunca üç kaleye girecektir.Sessizliğin Kalesi, Bilginin Kalesi, İrade ve Yürekliliğin Kalesi. Her kaleden, içsel ve dışsal -hem kişilik hem de görü­nüş- olarak büyük ölçüde değişmiş ayrılacaktır.

Zırhı böylece giderek düşecektir. Kişinin yaşamında çı­ğır açacak nitelikteki her deneyimle sel gibi gözyaşı akıtması, zırhı kritik yerlerinden paslandırır. Anlayışını genişlettiği, daha derin bir bakış açısı kazandığı her anın ardından, şö­valyenin yüzü, başı, kolları ve ellerinden bir paslı zırh par­çası düşer. Yükleri giderek azalan şövalye, hedeflerine doğ­ru dağın dik yamacını daha iyi tırmanabilmektedir.

Şövalyenin hayvanlardan aldığı ders, kabul etmektir. Kabul etmeyi öğrenirsen daha az düş kırıklığına uğrarsın," der güvercin Rebecca, Sessizliğin Kalesi'nin kapısında duran şövalyeye. Bilginin Kalesi'nde ise beklentiler ile arzu arasındaki farkı öğrenir. Sonra Merlin ortaya çıkar ve şöyle der: "Akıldan gelen arzu sana güzel şatolar ve atlar getirebilir. Ama yalnızca yürekten gelen arzu mutluluk getirebilir."

"Yürekten gelen arzu saftır. Kimseyle rekabet etmez ve kimseye zarar vermez. Aslında öyle bir işlevi vardır ki, aynı zamanda başkalarına da yarar sağlar."Şövalye, başarıyla öğrenilen her dersle kendini yeniden Gerçeğin Yolu'nda bulur. Zırhı her seferinde azalmaktadır. Bir yığın metal parçası paslanıp üzerinden dökülürken, kazandığı anlayış -yani, benliğinin bilincine varmasını sağla- ,yan dersler- gerçekle yüzleşmenin, pişmanlığın ve iç rahatlamanın gözyaşlarını dökmeye devam ederler.

Üç yoldaş, İrade ve Yürekliliğin Şatosu'nu koruyan ejderle karşılaştıklarında, şövalyenin üzerinde yalnız göğsünü kaplayan levha kalmıştır. Şövalye ejdere doğru yüreklilikle ilerler, çünkü korkunun ve şüphenin birer yanılsama oldu­ğuna inanmıştır. Şövalyenin korkusu iyice azaldıkça, ejderde giderek küçülür ve sonunda yok olur.

Bir kez daha Gerçeğin Yolu'na gelir. Bu kez dağın doruğunu görebilmektedir. Son hedefine doğru tırmanırken,kayalık yüzeye sıkıca tutunur; en son başarması gerekenin,geçmişin olumsuzluğunu geride bırakmak olduğunu öğrenecektir yalnızca. Geçmişinin derinliğine dalar. llk kez kendi yaşamının sorumluluğunu tam olarak duyumsar. Kendi yanlışları ve başarısızlıkları için başkalarını suçlamaya dö­nük yargılardan kurtulmanın gereğini kavrar.

Başı dönerek hızla düşerken, aklı yüreğiyle bütünleşir. Artık ilk kez yaşamını açıkça, olduğu gibi görebilmektedir; yargı­lamadan ve mazeret bulmadan ... İşte o anda, "yaşamının, insanların kendisi üzerindeki etkilerinin ve yaşamını biçimlendirmesine izin verdiği olayların" sorumluluğunu tümüyle kabul eder.

Bu andan itibaren, yanlışları ve talihsizlikleri için kendisinden başka hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi sorumlu tutmayacaktır. Kendisinin, olayların "sonucu" değil, "neden"i olduğunun farkına varması ona güç vermiştir. Yerçekimi tersine dönmüş gibi yukarı doğru "düşmeye" başlar ve kendini dağın tepesinde bulur. Ayakta durmaktadır. Yaşama duyduğu minnettarlığının gözyaşlarıyla aldığı dersler ona diz çöktürür. Gözyaşları son derece sıcaktır, çünkü yüreğinin derinliğinden gelmektedir. Bunlar da zırhı­nın son parçasını, göğsündeki levhayı eritir.

Bir zamanlar zırhın ona verdiği görkemli ve göz kamaştırıcı görünüm kaybolmamıştır. Artık iyileştiği için,daha önceki görkeminden daha güzel bir iç aydınlıkla ışıldamaktadır.