-İdris, sen ne yapıyorsun
kuşların yanında
-İdris’le konuşuyorum
Kuşları okuyorum içimde,
ağacın kuşlarını
Yeni pişmiş çilek reçeli
gibi kaynayan
Dalların üzerinde
Gemilere dadanan kuşları
okuyorum bir de
Göklerde bir başına dolaşan
Görkemle
Büyük denizlerdeki yalnız
kuşları
Ve okuyorum yıllardır bütün
yalnızlıkları
Okuyorum da
Kuş olsun, insan olsun
Yalnızlık sevmesini
bilmeyenlerin icadı
İşte
Suları fiyakayla göğüsleyen
yelkovan kuşları
Geçiyorlar martıların peşi
sıra
Ve küçük bir evin üst katı
martı
Duvarlarından sümbüller akan
Sanki çok öpüşmelik kuşlar
bunlar, çok sevişmelik
Ve seninle biz iyi ki
Sevmelerin ustasıyız, güzel
şaşkınlıkların
Önce yüreklerimizi
alıştırmışız buna, sonra kafalarımızı
Ki bu yüzden içimiz hiçbir
zaman yoksul değil
Yoksul olmadı.
Bak
Bu kalın kalın ellerimi
soruyordun, bu çürük çürük bakan gözlerimi
Dokunuyor ellerim gördüğün
gibi
Anlıyor dokunduğunu benden
önce
Emiyor suyu gözlerimse
Emziriyor güneşi
Ve uçsuz bucaksız bir
maviliği yaratıyor onlar
Her gün
Yaratacaklar elbette
Ve sözgelimi ben
Üstünde gökyüzünün
Kum taşıyan mavnalar gibiyim
Kimi zaman kavuniçi, kimi
zaman Osmanlı yeşili
Sabahtan akşama seyrederim
Ve derim ki biz
Çok değerli bir yüzük
taşının halkasında sıralanmışız
Ana sütü gibi bir aydınlık
içinde
Yani şu yeryüzünü bir uçtan
bir uca kuşatmışız
Dik tutarak gövdemizi
Umutla
Bazen de yıkılarak
kendiliğimizden ya da bir kurşunla
Ve bu hızlı akışa yaşayıp
ölmek deriz.
Yaşayıp ölmek, deriz, ne
denir daha başka
Denir, çok şeyler denir, biliyorum
Geçecektir hayatımıza
mutlaka
Çok inandığımız bir şeyin
çocukluğu
Sonra gençliği, sonra
oturmuşluğu
Sonra hayat hayat gibi
olacaktır.
Bakma sen, kuşlar bir
uçumluktur ne de olsa
Denizler bir fırtınalık
görkemli
Bizse kendimizi insan olarak
Bir tohum gibi dikmişiz
sonsuzluğa.
Görsel: Paulo Troilo
Görsel: Paulo Troilo