özellikle
de üniversitede,
kim
iyi bir konuşma yapsa
veya
dergilere uzun bir makale yazsa,
bu onu
eylem insanı yapar sanırlardı.
Kızılderililer
işin doğrusunu bilirdi.
Bir
savaşçı savaşa gitmeden önce
konuşmazdı.
Diğerleriyle
beraber terleme çadırına girer;
davul
çalıp şarkı söyler dua ederdi.
Ardından
üç gün boyunca inzivaya çekilirdi,
ölümüne
hazırlardı kalbini.
Gitmeye
hazır, dışarı çıktığında,
kadını
balta ile yayını uzatırdı ona.
Tek
kelime konuşulmazdı.
Bazıları
ölü bazıları ağır yaralı dönerdi.
Büyük
bir ateş yakılırdı; herkes toplanırdı
savaş
hikayelerini dinlemeye.
Savaşçılar
güler gülerdi,
birbirlerine
şakalar yaparak,
olup
bitenlere dair gerçek hikayeler anlatarak.
Yaraların
iyileşeceğini,
Kuşların
ölülerle besleneceğini bilirlerdi.
Kızılderililerin
bir lafı vardı:
kelimeler
yere düşer
köpeğin
boku gibi;
ameller
göğe yükselir
bedenden
ayrılan ruh gibi.
(Red Hawk. SioıLX Dog
Dance, 37)
kelimeler yere düşer köpeğin boku gibi... bokunda boncuk arıyor ruhumuz.. ve mutsuzuz..
YanıtlaSil'Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcıları...'*
YanıtlaSilAyrıca seyitgazi boncuk aranıyorsa yanlış bir şey yutulmuş demektir. Oradaki "bok" posadır, artık ruhu emilerek dışarı bırakılandan geri kalan şeydir. Ağız bir deneyimi aktarmaya çalışır fakat onun kelimeleri ancak deneyimden kalan son nokta posasıdır..Dışkısıdır. Kelimelere bu nedenle güvenilemez. Kişi kelimelerle örülü bir dünyada yaşamak isterse posasıyla idare edecektir. Kendi bokuyla uğraşmak buna deniyor sanırım.
YanıtlaSil