-Cinsellik-
Yaşamdaki
en büyük günah, cinsel olanıdır. Yaşama karşı gösterilen bütün olumsuz
tutumların temeli bu günahtır, ayrıca, tekrar ediyorum, kendilerinde cinsellik
günahı bulunduğu duygusunu taşımayan çocuklar, ne dine başvururlar ne de
herhangi bir gizemciliğe. Burada cinsellik konusunda kuramsal sözler söylemek
istemiyorum: erken eğitim sayesinde coşkusal vebayı öldürüp öldürmeyeceğimizi
anlamaya çalışıyorum. O korkunç eski yöntemleri sergilemekle başlayacağım. Ben
altı yaşımdayken kız kardeşimle birbirimizin üreme organlarını keşfettik ve
doğal olarak onlarla oynadık. Annem bunu anladığında müthiş azarlandık, ben
saatlerce karanlık bir odaya kapatılarak, diz çöküp tanrının beni bağışlaması
için dua etmek durumunda bırakıldım. Bu erken şoku atlatmam onlarca yılımı aldı
hatta bazen acaba tümüyle atlattım mı diye soruyorum kendime. Milyonlarca kişi
benzer deneyimler yaşadılar, günümüzde milyonlarca kişi bu türden işlemlerle
karşılaşmaları nedeniyle doğal sevme yaşantılarını nefrete ve yıkıcılığa dönüştürmüş
durumdalar. Bugün milyonlarca insana üreme organlarına dokunmanın kötü ya da
günah ya da (kırsal yörelerde) ayıp olduğu söylenmekte. İşte bu yüzden Wilhelm
Reich adeleleri kasılmış ve ruhsal durumları saptırılmış insanların kendilerini
bir zırha bürüyerek yaşama tepki gösterdiklerini söylüyor. Herhangi bir
cinsel bastırmayla karşılaşmış her çocuğun karnı tahta gibidir. Duyguları
baskı altına alınmış bir çocuğun soluk almasını izleyin, sonra da bir kedi yavrusunun
ne kadar güzel soluk alıp verdiğine bakın. Hiçbir hayvanın karnı kaskatı
değildir, hiçbir hayvan cinsellik ya da tuvalet konusunda herhangi bir bilince
sahip değildir... yerleri kirletmemeleri için bilinçlendirdiğimiz köpek gibi
hayvanları saymazsak elbet.
Öyleyse
çocuklara nasıl davranacağız? Çocuk, daha ilk andan başlayarak kendi bedeninin
istediği her yanına dokunmakta özgür bırakılmalıdır ama gene de toplumun
duygusal vebası kin uyandırıcı gücünü gösterir. Ruh doktoru bir dostum, dört
yaşındaki oğluna şu sözleri söylemek durumunda kalmış: "Bob. yabancı
insanların yanında pipinle oynamamalısın, çünkü onlar bunun kötü olduğunu
sanıyorlar. Bunu yalnızca evde ve bahçede yapabilirsin." Bu dostumla
konuyu konuştuk; ikimiz de çocukları cinsellikten nefret eden yaşam-karşıtı
öğelerden korumanın olanaksız olduğu sonucuna vardık. Ana babaların yaşama
içtenlikle inanan kişiler olması halinde çocukların ana babanın verdiği
özgürlüğü kabullenmeleri ve dıştan gelen erdemlilik kurallarını benimsemeleri
içimizi biraz rahatlatıyor, ama gene de beş yaşında bir çocuğun mayosuz denize
giremeyeceğini öğrenmesi, cinselliğe çok küçük de olsa bir çeşit güvensizlik
oluşturması için yeterli.
Günümüzde
kendi kendine cinselliği doyurmaya yasak koymayan pek çok aile var. Bunlar,
kendini doyurmanın doğal olduğunu düşünüyor ve bu isteği bastırmanın
yaratacağı tehlikeleri biliyorlar. Harika. Çok güzel. Ama bir sonraki adım,
yani karşı cinsle cinsel deneyimler yaşamak söz konusu olduğunda bu aydınlanmış
ebeveynlerin bazıları direniyorlar. Küçük oğullarının diğer küçük erkek
çocuklarla cinsel oyunlar oynamasında sakınca görmüyorlar, ama bir kızla bir
erkek çocuk cinsel oyuna girişirse büyük bir tehlike karşısındaymış gibi kaskatı
kesiliyorlar. Eğer benim iyi ve iyi niyetli annem benden bir yaş küçük olan kız
kardeşimle cinsel oyunlar oynamamı görmezden gelseydi, cinselliğe
karşı-sağlıklı bir yaklaşım benimseyerek büyüme fırsatımız olacaktı. Erkekteki
cinsel güçsüzlük, kadındaki soğukluk, karşı cinsle ilişkiye yöneltilmiş ilk
engellemeden ne kadar sonra başlamıştır acaba? Eşcinsellik, aynı cinsle
oynaşmanın hoş görülmesinden ve karşı cinsle oynaşmanın engellenmesinden ne
kadar zaman sonra başladı acaba.
Belki
de İngiliz devlet okullarının yeğlenmesinin nedeni, karşı cinsle oynamayı
tümüyle yasaklaması ve aynı cinsle oynamaya izin vermesidir. Burada yazmaya ara
verdim ve Reich'a bu konudaki görüşünü sordum. Tıpkı pornografinin,
ahlâkçılığın süpabı olması gibi. eşcinsel oyunların da cinsel baskının süpabı
olduğunu söyledi. Yaşamın "günahı", müthiş haz veren orgazmla son
bulan heteroseksüel edimdir. Eşcinsel oyun, bu tehlikeyi, dolayısıyla da karma
eğitim korkusunu, kendini doyurmanın bir sonraki evresi olan eşcinselliği
kabullenme korkusunu ortadan kaldırır. Çocuklukta karşıcinsle cinsel oyun.
sağlıklı, dengeli bir yetişkin cinsel yaşamına giden en iyi yoldur.
Bazı
anne babalar, çocuklukta karşı cinsle cinsel oyunlar oynanmasını, delikanlılık
çağındaysa bunların dizginlenmesini olağan karşılar. Çocuklar cinsellik
konusunda ahlâk eğitimi almamışlarsa sağlıklı bir yetişkinlik çağına ulaşırlar;
ahlâkçıların kaygılandığı rastgele cinsel ilişkide bulunan gençler haline
gelmezler. On altı ve on yedi yaşlarında kızları olup da kızlarının
cinselliğini yasaklamayan altı anneye şu soruyu yönelttim: "Sizce kızınız
isterse cinsel ilişkide bulunmalı mı?" Sadece ikisi evet dedi.
Diğerlerinin öne sürdüğü neden ilginçti: "Daha küçük." "Hamile
kalır diye korkarım." "Kötü birini başına sarabilir."
Delikanlılık
ya da genç kızlık dönemi cinsel yaşamı günümüzde onaylanmıyor, biliyorum. Belki
de çoğu bedensel hastalıklara olduğu gibi kansere de cinsel baskının neden
olduğuna Reich beni inandırdığından yarının bedensel ve ruhsal sağlığına giden
yol bu çağlarda cinsel yaşamı yaşamaktır yolundaki görüşümü yazabileceğimi de
biliyorum. Yazabilirim, ama benim okulumda, genç öğrencilerimin birlikte yatıp
kalkmalarını onaylamam halinde, okulumun yetkililerin baskısıyla karşılaşma
tehlikesine düşeceğini de biliyorum, bu yüzden Fre- ud'çuluğun dilediğini söylemeyi,
ama dilediğini yapmamayı öğütlediğini yazarak kibarlık ettim. Ama okulum, insan
yaşamında çok küçük bir kalemdir, bense, gelecek günleri, toplumun, cinsel
baskının ne denli tehlikeli olduğunu anlayacağı dönemleri düşünüyorum. Reich'ın
dediğine göre toplum, ancak ve ancak, insanlık, yaşam-karşıtı baskının korkunç
bedelinin insan hastalıkları olduğunu öğrendiğinde, çaresizlik içinde,
kanserin, veremin ve yaşamı yok eden tüm diğer süreçlerin yarattığı yıkıcı
etkileri durdurmaya çabaladığında bunu daha iyi anlayacak. Reich, başkalarının
tahmin ettiğini, biyolojik olarak kanıtlıyor. Otuz yıl önce Homer Lane,
bedenden nefret etmeyi savunan ahlâkçıların hastalığın nedeni olduğunu
söylemişti. Groddeck de buna benzer bir şey söylemişti. Reich'ın önemi, bunu kanıtlayacak
konumda bulunmasından kaynaklanıyor. Ahlâkçı eğitim, düşünme sürecini dolaşık
hale getirmekle kalmıyor, yapısal olarak bedenin içine giriyor, bedeni sözcüğün
gerçek anlamında zırhla çeviriyor, onu kaskatı hale getiriyor, karnını
kasmasına neden oluyor. Reich'ın yeni biyofiziğini ve Orgone kuramını
yorumlamaya yeterli görmüyorum kendimi. Ancak şunu söyleyebilirim ki,
kitapları incelendiğinde, ruhçözümlemesi konusundaki yapıtları okumak
olanaksızlaşıyor. Bana göre onun kitapları çok önemli, çünkü insanlığın nasıl
kurtarılacağını bulma umuduyla yıllarca psikoloji eğitimi gördüm. Başarılı
olamadım. Reich'ı yeni bir kurtarıcı olarak gördüğümü söyleyecek değilim, ama
onda insanlığın sefaleti sorununa yeni bir yaklaşım, sinir hastası olmayacak
çocuklar yetiştirme amacıyla yürüttüğüm işimi sürdürmem için beni yüreklendiren
bir yaklaşım buluyorum. Bir kuşak hiçbir şeyi kanıtlamaz, biliyorum; her bir
Summerhill öğrencisinin sinir hastalığından uzak kalmasını beklemiyorum,
sonuçta bu toplumda kim kompleksiz olabilir? Yapay cinsellik tabularına bağlı
kalmama yönündeki bu başlangıç, gelecek kuşaklar için yaşamı seven bir dünya
oluşturacak diye umuyorum.
Cinsel
eğitime dönüyorum. Çocuğun sorularına anne baba doğru yanıtlar verir, ona
yasaklar koymazsa, cinsel eğitim, doğal çocukluk sürecinin bir parçası haline
gelir. Sözümona bilimsel yöntem kötüdür... Bu yöntemle kendisine cinsellik
"öğretilen" bir genç tanıyorum, polen sözcüğünü duyduğunda yüzünün
kızardığını söylüyordu. Cinsellik konusunda olguların bilinmesi önemli, ama
cinselliğin coşkusal içeriği daha da önemli. Doktorlar cinselliğin anatomisini
çok iyi bilirler, ama Okyanusya'dakilerden daha iyi sevişmezler; hatta belki de
bu konuda hiç iyi değildirler. Babasının, kendi organını annesininkinin içine koyduğu
bunu neden yaptığı yolundaki sözleri çocuğu ilgilendirmez. Cinsel oyunlar
oynamasına izin verilmiş bir çocuk neden diye sormaz. Cinsellik bilgilenmesinin
bir parçası olarak evde çıplak gezilmesinden yanayım, ama anladığım kadarıyla
çıplaklık kültü de yeni bir cinsel baskı biçimi olabilir. "Gördün mü işte.
Cinsellik önemli değil." Şimdi okulda ve evde yanlış cinsel eğitimin
sonuçlarına göz atalım.
Gece işemeleri.
Kuşkusuz çoğu olgu, cinsel baskıdan kaynaklanmıştır. Gündüz dokunulmaması
gereken cinsel organ gece kendi enerji boşaltımını gerçekleştirir. Gece
işemesi genellikle gençlik çağına dek sürer. Bir doyum biçimi yasaklandığında,
çocuk, daha erken bir doyum biçimine dönme eğilimi gösterir, kendini doyurmanın
bastırılmasının da çocuğu gece işemelerine, yani gelişmenin bebeksi evresine
döndürdüğü söylenebilir. Psikolojik tedavi uyguladığım yıllarda gece
işemelerine son vermek, en zor tedavilerden biriydi, hatta, iyileştirmeden çok
başarısızlığa uğradığımı bile söyleyebilirim. Çalma alışkanlığını gidermek
görece olarak kolaydır, ama gece işemesi kişiliğin derinlerine kök salmıştır.
Çok inatçıdır, ayrıca, hem ruhsal hem bedensel bir olgudur, deyiş yerindeyse
ilk kronik hastalıktır. İyileştirme Reich’ın Orgonterapi tekniğinde yatıyor
olabilir, ama bilmiyorum, ayrıca ben gece işemesinin durdurulmasından çok önlenmesi
çarelerini arıyorum. Bazı doktorlar, bu hastalığın genellikle asit oranı ya da idrar
torbası hastalığı gibi fiziksel nedenlerden kaynaklandığını öne sürüyorlar.
Bildiğim tek şey gece işemesinin devamlı olduğu bir olguyla karşılaşmadığımdır;
Bill, evde yatağını ıslatıyordu ama okulda değil ya da bunun tam tersi: Jane
eve tatile gitmezden bir hafta önce okulda yatağını ıslatmaya başlıyordu.
Cinsellik suçluluğu duymayan bir çocuğun işeme gibi bir sorunla
karşılaşmayacağından nerdeyse eminim.
Hırsızlık. Bu
genellikle sevgi yokluğunun belirtisidir, dolayısıyla ancak ve ancak kurbana
sevgi göstererek alt edilir. Bu nedenle genç bir hırsıza altı peni vererek onu
ödüllendiriyorum. Ödül çocuk için şu anlamı taşıyor: Seviliyorum,
onaylanıyorum. Er ya da geç hırsızlık kesiliyor, çünkü para ya da eşya
biçiminde simgesel olarak çalman sevgi, şimdi çocuğa öğretmen tarafından
serbestçe verilmektedir. Bu yalın bir olgu: çalma ana baba sevgisinin
yokluğundan ve aynı zamanda ana babanın cinsellik konusundaki
yasaklamalarından kaynaklandığında durum daha karmaşık oluyor. Yasaklanmış bir
şeye elde olmadan el atma şeklindeki kleptomani (çalma hastalığı) bu kategoriye
girer; burada çalınan nesne, kendini doyurmayı ya da mastürbasyonu
simgelemektedir. Anneyle baba yaptıkları hatayı anlarlar, ve çocuğa baskı
yapmakla hata ettiklerini açıkyüreklilikle söyleyip yeniden başlarlarsa bu
türden çalma alışkanlığının giderilmesi kolaylaşır. Tek başına öğretmen bunu
pek düzeltemez, okulla ailenin yakın işbirliği gereklidir, elbet burada
öğretmenin de bir ahlâkçıbaşı ve yaşam düşmanı olmadığı varsayılmaktadır. Bir
robotu hareket ettirecek en elverişli kişi onu başlangıçta yapan kişidir.
Burada iyileştirme yöntemleri beni kaygılandırmıyor; yapmak istediğim tek şey
hırsızlık yapan çocukların anne babaların önce kendilerini incelemeleri, hangi
davranışlarının çocuklarını dürüstlükten uzaklaştırdığını anlamaları konusunda
ikna etmek. Suçu kötü arkadaşlara, gangster filmlerine, baba orduda
savaştığından baba denetimi yokluğuna yüklemek, yanlış kapıyı çalmak olur.
Bütün bunlar yanlış bir yöntemin belirlenmesine yardımcı olur kuşkusuz;
cinsellik konusunda doğal haline bırakılarak yetiştirilmiş bir çocukta bütün
bunların hiçbir etkisi yoktur. En önemli neden belki de yaşamın ilk
haftalarında, ellerin hırsla üreme organlarından çekilmesinde yatmaktadır.
Yıkıcılık. Bu.
nefretin harekete geçmesi, simgesel cinayet anlamına gelir. Bu yalnızca
çocuklara özgü değildir; savaş sırasında evleri ordu tarafından kuşatılan
aileler, askerlerin çocuklardan çok daha yıkıcı olduklarını gördüler, elbet
onların işi yıkıcılık. Yaratma, yaşam, yıkma, ölüm demektir. Dolayısıyla yıkıcı
çocuk yaşama karşıdır. Her şeyin çok yalın olduğuna dikkat çekmek istiyorum,
çocuktaki her bozukluğun saptırılmış cinsellikten "başka bir şey"
olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Yıkıcılığı oluşturan öğeler pek çoktur....
bazen yıkıcı kişiden daha çok sevilen bir kardeşi kıskanmak söz konusudur:
bazen sınırlayıcı yetkeye karşı isyanı dile getirir; bazen de "acaba
içinde ne var?" merakından başka bir şey değildir. Asıl etmen yıkıcılık
olgusu değil, içerdeki bastırılmış nefrettir, bu öyle bir nefrettir ki,
koşullar elverdiğinde sadist bir Gestapo yaratacaktır. Bu içinde, ana okulundan
darağacına dek uzanan bir yelpazede nefretin yeşerdiği dünyanın hastalığıyla
uğraşması açısından yaşamsal önem taşıyan bir sorundur. Sevgi vardır elbet, hem
de çok sevgi vardır, eğer o olmasaydı, yaşam karşısında çok umarsız kalacaktık.
Sevgi, her anne babanın ve her eğiticinin keşfetmeyi, beslemeyi ve vermeyi
amaçlaması gereken şeydir.
Genç
hırsız sevgiden yola çıkmıştır, sevmek isteyen, çocuklarının sevmesini isteyen
anne babaların bastırdığı yaşam sevgisi onu yönlendirmiştir. Çalışmaktan canı
çıkan, sakin bir baba oğlunun beslediği sevgiyi yaşamdaki vaizlerin ve sevinç
katillerinin nefrete dönüştürmesine neden izin verdiği yaşamın en büyük
gizemlerinden biridir. Din yavaş yavaş ölmekte: Sinema izleyicilerinin yüzde
iki ya da üçünün kiliseye gittiği söyleniyor. İyi güzel, ama gene de sinemaya
gidenler dinin aşıladığı cinsellikten nefret etme özelliklerini koruyorlar,
üstelik tanrıtanımazlar da dindarlar kadar kolaylıkla problem-çocuklar
yetiştiriyorlar.
Ceza
yasamız, sorunlu ailelerimiz ve disiplinli okullarımız var oldukça yıkıcı çocuk
yetiştirmeyi sürdüreceğiz. Bir baba, cinsellik ve sevgi yasaklaması konusunda
kendi adına hiçbir şey yapmamayı seçerek küçük oğlunun sorunlu bir çocuk
olmasına yol açabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder