Belirsiz
olan ne? Ölülerden
Boşalan
yeri doldurur doğa
Yansır
beyaz hayvan kemikleri, taşıllar
Yok
oluşun içinde
İri
bir yengecin sırtı arasıra.
Ben
ki yengeçleri bilirim daha çok. Birini
Yıllar
var unutamadım
Dönüp
duruyordu bir taşın etrafında
Sanki
bir hırçınlıktan damıtılmış ya da bir sıkıntıdan
Ve
geçer gibiydi tekrar bir başka sıkıntıya
Gömüldü
kumlara iyice, şöyle bakındı
Gördüm
kendi büyüsüyle keserken kıskacını
O
gün bugündür anladım ağrıyı, taşıdım da.
Büyüdür
ölüm, külrengi harcıdır sonsuzluğun
Bir
vahşet gibi yaratılır orda umut
Gerer
kayalar kaburgalarını
Katırtırnakları
arasında
Arabalar
biter, atlar birikir
Bir
tanrı gelir belli belirsiz, ne kadarlık bir tanrıysa
Büyüdür
çünkü ölüm
Külrengi
harcıdır sonsuzluğun.
Gerçi
kurnazdır doğa, alımlıdır da
Her
gün biraz olsun geri verir aldıklarını
Sızar
kentlere, evlere, dölyataklarına
Bir
gün ki ölü bulmuştum kendimi, korkmuştum
Öyle
bir yok olma saatinde, bir kuytuda
Sanırım
boynumdaki bu yara izi ondan
Kaplanır
sabahları göğe uzatsam
Geceden
kalma bir yıldızla
Buz
rengi bir yıldızla. Ve uykum
Yeni
bitmiştir daha, üstelik
Geri
veriliyordur bana
Düşlerimin
o karmaşık mimarisi
Dalgalar
susmuştur çoktan, denizse gümüş sikkeler gibi
harcanıyordur.
Aşağıya
yukarıya
Yukardan
aşağıya
Nedense
her başlangıçta bir acı vardır. Sabah
Kuşatır
bu acıyı önce
Eskiyip
gider sonra da
Ve
yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını
Tam
göğsünün ortasına. Artık
Görüp
göreceğiniz ölü bir yengeç kabartısıdır
Her
gümüş sikkenin üstündeki
Yalnızca
bir kabartma. Derken
Kaskatı
kesilir gök, fırlatıp atar bir kırlangıcı
Ürperir
yosunlar, deniz şakayıkları, batık gemiler
Yaşlı
balıkçılar sandallarında
Kayalar,
balık sürüleri ve fenerler
Ve
hayalet gemiler türer çıkarak kınlarından
Yonulara
döner tayfalar, çarşı
Camlara,
aynalara yapıştırılmış bitkiler
Yoktur
ki görünsün bir intihar anının gölgesi
Ölü
bir şeyin gölgesi yoktur ki
Fışkırır
kazılarından birbiri ardısıra yengeçler
Sütunlar,
kemerler, eski çağ mozaikleri üstünde
Posta
kurşunları üstünde, kandiller ve çanaklar
Armalar,
tapınaklar, yüzük taşları üstünde
Ve
yengeç ki onca dönüşten sonra geriye
Yetişir
kendi ölüm törenine yeniden
Ve
ölüm, o gözüpek savaşçı
Bir
yandan kendi büyüsüyle çizerken yazgısını
Yazar
bir kelimelik tarihini de.
Belli
ki bir yol bulmuştur yengeç
Kumlardan
değil, kendinden gidilen bir yol
Ne
var ki, rüzgar ileri olduğu için külden
Ölümden
önce geldiği içindir ki sezgi
Duyar
insan bu gereksiz yüzgeçleri
İki
gök arasında kımıldayan
Tanımazsa
da kendini bir başkasının düşü gibi.
Üç
kişiyle başka türlü konuşulur, bir kişiyle
Kendini
açıklar insan
Bir
vahşet gibi de olsa yaratılır orda umut
Hızlı
bir ibreye döner yürekse
Yaşamını
içerirken bir yandan
İşler
ölümünü de.
Görsel: Alexander Calder
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder