Bilinç Sıçraması Belirtileri Arayışı
Bilinç ilk anılarımızla ve çok yoğun farkındalık anlarıyla biçimlenir içimizde. Böyle güçlü anlardan birine tanık olmamı, o zamanlar altı yaşında olan büyük oğluma borçluyum. Oğlum bana yaşımla ve elli yıl sonra olacağım yaşla ilgili sorular sorduktan sonra birden bir gün öleceğimin acımasızca bilincine vardı. .. Ardından ikimizin de yaşamını bir anda alt üst edecek soru geldi: "Sonra da ... Ben mi?" Hayatımda ender olarak kendimi bu kadar kötü hissettim. Ortaya çıkan sahne çok güçlü duygular ve sonsuz endişe yüklüydü. Uzun bir tereddütten sonra, çocuğumun kararlı ısrarı karşısında cevap verdim: "Evet, sonra da sen." "Ama o zaman, her şeyi kaybedeceğim ! " diye bağırdı oğlum kendi kollarını kopartmak istercesine sıkarak, "Her şeyi, kaslarımı, evimi, oyunlarımı, ailemi, her şeyi." Anladım ki, biz insanlar, hepimiz, insanoğlu var olduğundan beri bu benzersiz deneyimden, bu düşüşten geçiyoruz ve o gün yaşamımızın anlamı tamamen değişiyor. Öncesinde yaşam bir gün evren okyanusuna karışana kadar izlediğimiz bir nehir gibidir. İlk anılarımızla beraber bilinç sıçramasını oluşturan bu deneyimden sonra ise tufan başlar, yaşam nehrimiz taşar, "en yüksek dağları"' kaplayan bir sele dönüşür ve kendimizi yaşam okyanusunun ortasında buluruz: her şey mümkündür artık, herkes her yöne gidebilir, her istediğini yapabilir. Her birimiz yeni bir Nuh'uzdur, kendi dünyamızı yaratıp kendi benzersiz hikayemizi kurabiliriz.
Bilincimin Hayatımı Kurtardığı Gün
Bilince olan tutkum, oğlumla yaşadığım ve sıçrama kavramını sezdiğim olaydan çok öncesine dayanır. Başlangıcı yaşamımın en güçlü anlarından birine bağlıyorum; on yaşındaydım ve ailem Senegal'e taşınırken ben eğitimimi askeri okulda yatılı olarak sürdürmek üzere tek başıma Fransa'ya dönüyordum. Hostes beni yerime oturtup her şeyin yolunda gideceğini açıklarken, Dakar' dan Paris'e giden uçağın koca bir yıl boyunca beni ailemden, annemden, kardeşlerimden, babamdan ayıracağını biliyordum.
Onlarla kucaklaşalı yarım saat olmuştu bile ve uçağın camından bakıyordum. Kendimi hayat tarafından oyuna getirilmiş hissediyordum.Bir sınav kazanma sonucunda ailesini kaybetmek: Bu ne saçma bir başarı ! Aynı zamanda çocukluğumun Afrika'sını, tropiklerin güzelliğini, dalgalarla oynanan oyunları ve Gore adasında köpeğimle gezmeyi de kaybediyordum. Tepemdeki bagaj bölmesine baktım, valizim orada duruyordu. O kadar küçüktü ki ... Katlanmış bir yağmurluk, bir kazak, iki beyaz gömlek, bir lacivert pantolon ve beni karşılayacak olan kuzenler için bir hediye. Valiz o kadar küçük, gökyüzünden izlediğim Dünya o kadar büyüktü ki kendimi kaderimin altında ezilmiş, minnacık görüyordum. İlk kez kendimi yalnız hissediyordum, gerçekten yapayalnız. İşte o gün bir bilincimin olduğunun ve bunun yaşamın özünü oluşturduğunu fark ettim. O ana kadar omuzlarımda yüzmenin veya güneşin hazzını taşıyordum.
Anılarım vardı, sayısız anım, ve sevdiklerimden uzakta yeni bir hayatım. Şimdiyse yaşamımın kendi elimde olduğunun bilincindeydim. Çocukluğum artık bitmişti.
Tıp eğitimim sırasında, üçüncü yılımda, istemeden gene yoğun bir bilinç anı yaşadım. O gün, düşüncelerime tamamen dalmış, otomatik hareketlerle tamirat yapıyordum. Birden, dalgınlıkla, kendimi her iki elimde bir elektrik teli tutarken buldum. Bir kolumdan diğerine geçerken elektrik göğsümü sıkıştırarak nefes almamı veya bağırmamı engelliyor, bükülü kollarımı gövdeme yapıştırıyordu. Bu katil telleri koparmak imkansızdı. .. Resmen ölüyordum.
İşte o anda, içimden bir sesin büyük bir sessizlikle son derece sakin bir şekilde konuştuğunu duydum: "Ne oluyor bana? Çarpılıyorum. Telleri koparmak imkansız. Öleceğim". Oldukça uzun gelen bir süre sonra, "bacakların işliyor hala" diye devam etti ses. Ve yan odaya doğru koşmaya başladım, peşimden gelemeyecek kadar kısa teller ellerimden koptu. Korku daha sonra belirdi, çığlıklar ve acıyla. Ellerim kemiklere kadar yanmıştı, sırtım o kadar gerilime maruz kalmıştı ki korkunç ağrıyordu.
İstemeden uç noktada bir bilinç anı yaşamıştım ve bu beni derinden etkilemişti : Bilincim hayatımı kurtarmıştı. Eğer kendimle konuşamasaydım, durumu anlayamayacak ve postu kurtaramayacaktım. O olaydan sonra kendimi bilincin uç noktalarında yaşananları anlamaya adadım ve ilk olarak bu anların hiç bilimsel araştırma konusu yapılmamış olduğunu fark ettim, tek bir istisna dışında: komadan çıkabilmiş olanların aktardığı ölüme yakın deneyimler'. Oysa tanıkların benim elektrik çarpması maceram gibi yoğun anılar aktardığı uç noktalarda yaşanmış birçok farklı olay vardır. Bir trafik kazasında, Vietnam'da savaşın göbeğinde, bir boğulma durumunda veya derin bunalımın ortasında, bilinçleri tarafından kurtarılmış çok sayıda insanla söyleşiler yaptım.
Gözlemlediğim bir diğer şey ise, çok yoğun yaşanan başka durumların da bize olağanüstü bilinç anları yaşatabileceği idi. Bu gözlem beni çok sayıda şampiyon sporcu ve sanatçı ile sportif başarıları veya sahne performansları hakkında konuşmaya itti. Aynı nedenle her dinden inananlara ve Budist rahiplere de ibadet ve meditasyonlarının yaşanmışlığı üzerine sorular yönelttim.
Bilincimizin uç noktalarda yaşanan durumlardaki inanılmaz potansiyelini -biz buna xxx diyelim- hedef alan bu diğer arayış, kitabın ikinci yolculuğunun konusu olacaktır. Söz konusu deneyimlerin bilincin genel işleyişini anlamaya yarayacak ortak özellikleri olduğunu keşfetmemi sağlayan bu arayış, bilincimizin çoğu zaman öngörülemeyen potansiyelini de kavramamıza yol açar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder