Ömrüm benim dalgın duruşum
Çocukluk, bir kıvam, kolayca
sıyrılan tat
Erik bahçeleri, kayısılar, diri
duran kiraz gölgesi
Dudakları birbirine yapıştıran
incir
O incir ki öpüşmeyi öğretti sana
Ayaklanan ziller sonrası
kaçışların heyecanı
Zorlanmış parmaklarla okunmuş
misketler
Işıl ışıl misketler gibi
tutmuştum ellerini
Bir taşı isabetle deviren
oyunlar görünmeye
Pencereye çıksan yukarı
çekildiğim şelale.
Ne çok direndi
Çokça taşlanmış ihtiyar teyzenin
erikleri düşmemeye
Oysa eskitilmiş sapan
koleksiyonları aynı ağaçtan.
Ömrüm benim dalgın duruşum,
buldukların
Zihnindeki en keskin zula
Dahası gözleri için insin diye
aşağı
Kuzgun apartmanındaki 9. numaralı
zile
Kibritler sıkıştırdım, üç tane
kısa çöp birden
Görünmemi isterdin ama koy ver
Annen sokağı ayaklandıran imdat
çağrısı
Durdum, baktım, hoşlandım
küpelerinden.
Sonra sana söyledim, sadece sana
söyledim
Ne çok sesle birden çıkıyorum
Saçlarına
değen o nice tebessümden
Ben bulutlara bakardım el yazısı
işler gibi
Bir defteri süsleyen bulutlara,
çocuk kızgınlığıyla
Göğün benden taraf uğuldadığını
duydum üç kere
Bir deniz çalkandı durdu tarih
sahnesinde
Sürekli baş dönmesi halinde
taşıdım dünyayı
Görsel: Sarolta Ban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder