….
Bana herhangi bir metni
nasıl ya da niçin yazdığım sorulduğunda inanın her tarafıma sıkıntı basar.
Aslında yalnız bu soruyu soranlara değil, kendime de tatmin edici bir cevap
verebilsem hakikaten çok memnun kalacağım, ama bunu asla yapamıyorum. O
bağlamı, bütünlüğü içinde yeni baştan yaratmanı mümkün değil; keşke yapabilseydim,
o zaman en azından benim yaptığım edebiyat, köprü inşa etmeye ya da ekmek
pişirmeye göre esrarı daha fazla çözülmüş bir sürece dönüşebilirdi. Ve edebiyat,
bütün olarak yeniden cisimlenmiş haliyle, mesajı ve şekliyle besbelli özgürleştirici
bir etki yapabildiğinden, bu süreci daha fazla kişi paylaşabilsin diye
insanlara bu yeniden doğuşun kökenini anlatmak öncelikle çok yararlı olacaktır.
Öyleyse kendim edebiyat
yaptığım açıkça ortada olduğu halde, niçin bunu izah etmenin yanına bile
yaklaşamıyorum? İlk satırından son satırına kadar kendim kâğıda geçirdiğim,
tekrar tekrar değişiklik yaptığım, üzerinde yeniden çalıştığım, bir parça
vurgusuyla oynadığım, yine de zamanla bana yabancılaşan, mazide kalmış ya da
geçip gitmiş bir şeye benzeyen, giderek daha çok içe çekilen, hatta belirgin
bir mesaj olarak başkaları için önemli hale gelen bu şey nedir?
Teorik olarak baktığımızda,
sürecin tamamen yeni baştan kurgulanması herhalde böyle olmalıydı; çalışma ilerledikçe
yaratılan ve ayrıntılı olarak gidilmişse herhalde çalışmanın hacmi kendisinden
kat kat daha büyük olan paralel bir protokol. Yalnızca entelektüel ve
zihinsel boyutun değil, ayrıca duyusal ve maddi boyutun, zihinsel ve fiziksel
beslenme ile metabolizmanın, aydınlatıcı biçimde sunulan zekâ pırıltıları ile
ruh halinin, çevrenin yalnızca enkarnasyon haliyle değil, aynı zamanda arka
perdede duran haliyle gördüğü fonksiyonun da tatmin edilip karşılanması
gerekecektir.
Örneğin ben, boş bir
kafayla düşünceye dalabilmek için (bilindiği üzere, oldukça mistik bir
egzersizdir bu), neredeyse tamamen boş bir kafayla spor karşılaşmalarını
seyretmeyi severim. Gene de bu programların hepsi protokole dahil edilmek
zorunda kalınır, çünkü bir şut veya sıçramadan sonra belki bir el hareketi,
bir gülümseme, yorumcunun bir lafı ya da bir reklâmla, hiçbir şey düşünmeden
dalıp gitmiş halimde bir tepki kıvılcımı doğabilir. Her telefon zili, havanın
durumu, mektuplar, yakılan her sigara, yoldan geçen her araba, bir matkap gürültüsü,
ortamı bozan bir tavuğun gıdaklaması bu protokole dahil edilmek zorunda kalır.
….
Mesele Dergisi 2007 Haziranında yayınlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder