Cinsellik korkuyla bağlantılıdır. Apuleius'un
yazılarında Psykhe kendine şu soruyu sorar (Metamorphoses, VI, 5): "Hangi
gecenin (tenebris) içine saklanabilirim, yüce Venüs'ün {magnae Veneris)
kaçınılmaz bakışlarından (inevita-biles oculos) kaçabilmek için?" Lucretius
'kaygılı bir istek'ten, 'korkutucu bir istek'ten (dira cupido) söz eder ve bu
isteğin cupiditas'mı, insanların 'gizli yarası' (uolnere caeco) olarak
tanımlar. Vergilius, aşkı 'insanı kör ya da gizli bir ateşle yakan eski ve
derin bir yara' olarak tanımlar. Catullus'a göre aşk ölümcül bir hastalıktır
(Carmina, LXXVI): "Ey tanrılar, acımak size özgüyse eğer, ölüm saati
geldiğinde insanlara korkudan başka şeyler de bağışlıyorsanız; bana çevirin
gözlerinizi, görün zavallılığımı (me miserum adspicite). Günahsız bir yaşamım
oldu benim. Buna karşılık siz de beni esirgeyin. Beni aşk denen o vebadan
(pestem) kurtarın; kemiklerimin içinde donup kalmış, damla damla kanıma karışan,
sevinci (laeütia) yüreğimden kovan o zehirden kurtarın beni."
...................................
Ressam, kesinlikle suskun bir şair değildir; şairin bir söz ressamı olamayacağı gibi. Eskilerin resmi, imge halinde yoğunlaşmış bir şair anlatışıdır. Simonides şöyle diyordu: "Söz, eylemlerin imgesidir. " Etik an, imgenin 'sessiz sözü'dür. Bunu Yunanca söyleyecek olursak, zographia (canlı olanın yazıya geçirilmesi), imgenin içinde yoğunlaşan, 'susarak' (siöpösan) konuşan, diye ekliyordu Simonides, düğümdür, entrigdir. İmge-eylemler insanların ethos halinde yoğunlaşarak (tanrılaşarak) öteki insanların belleğine girmesini sağlar.
...................................
Ressam, kesinlikle suskun bir şair değildir; şairin bir söz ressamı olamayacağı gibi. Eskilerin resmi, imge halinde yoğunlaşmış bir şair anlatışıdır. Simonides şöyle diyordu: "Söz, eylemlerin imgesidir. " Etik an, imgenin 'sessiz sözü'dür. Bunu Yunanca söyleyecek olursak, zographia (canlı olanın yazıya geçirilmesi), imgenin içinde yoğunlaşan, 'susarak' (siöpösan) konuşan, diye ekliyordu Simonides, düğümdür, entrigdir. İmge-eylemler insanların ethos halinde yoğunlaşarak (tanrılaşarak) öteki insanların belleğine girmesini sağlar.
Heykeltıraşın kafasındaki güzellik ideali etikti. Dinginlik
ile taşlaşmayı birbirinden ayırmak zordur. Bu, ölümsüzlerin tranquilla pax'ı,
placida pax*ı, summa pax'ıdır. Lucretius'un sanata yüklediği tuhaf amaç bu
düşünceden kaynaklanır: 'Bilgelikten yoksun olana bir süre için bilgenin
dinginliğini kazandırmak'. Buysa tanrılaşmadır (tanrıya dönüşme): tanrıların
bedenini kuşanmak. Dinginliğe erişmiş olanların katına varmak. Bu kişiler
sevinci sarsılmaz olanlardır, acıdan, acımadan, öfkeden, iyilikten, açgözlülükten,
kıskançlıktan, ölüm korkusundan, aşk duygusundan, çalışmanın getirdiği
yorgunluktan uzak olanlardır; dünyayı yönetmezler. Bakarlar yalnızca. Bunlar,
kendilerine özgü ethos'larına göre sitenin ödenek ayırdığı, beslediği ölümsüz
tiyatro masklarıdır.
Vergilius'ta, gelecek olan ölüm yüzünden benzi atmış,
yanakları titrer, gözlerine kanın gölgesi düşmüş durumdaki Didon, kendi canına
kıydığı anda şöyle der: "Yaşamayı bitirdim. Şimdi, bir büyük imge (magna
imago) gibi yerin altına ineceğim."
Güzellikte, devinimsizleşmiş tanrıdan bir şeyler vardır.
İnsanlara, yaklaşan ölümün içinde bizi kollayıp bekleyen devinimsizliğin ve
sessizliğin davetini sunmaktadır. 'Büyük imge’, mezarın içindeki heykeldir. Resmin
sorunu şudur: Sonsuz ânının içine gömülmüş bir tanrının görünüşü gibi bir
görüntü nasıl yaratılabilir?
.........................................
.........................................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder