Hayranlık
bağımlılığı, yani insanın kendisine hayran olunmasına duyduğu büyük ihtiyaç, o
çok özlenen "gücü" vaat eder gibi gözükür. Erkek "güçlü"
olduğu için etrafındaki insanların ona hayran olmasını ister. Bu hayranlığa da
sevgi denir, oysa sadece gerçek sevgiyi boğmaya yarar. Bilinçli olarak
amaçlanan çoğunlukla bu olmamakla birlikte, etkisi hep aynıdır.
Başarılarımız
ve kahramanlıklarımız için, ki bunların temelinde gerçekten zayıf olabileceğimiz
korkusu yatar, sevilmek istediğimizde, aslında hem kendimizi hem de bizi bunlar
için "sevenleri" aşağılamış oluruz. Kendi şüphelerimizi örtbas etmek
için de daha çok hayran olunmak ve sevilmek isteriz. Ama, aslında hepimizin
istediği gerçek sevgi elimizden kaçmaktadır. Dürüstlük ve gerçek duygular
gerektirdiği için korktuğumuz, ama eksikliğini duymadan da edemediğimiz içtenlik
de öyle. "Erkek" metafiziği yalanında hapsolmuş bazı erkekler,
içtenlik ile karşılaştıklarında dahi kendilerini bulmayı asla başaramazlar.
Böylece kendileri olmamaya devam ederler. Bir erkeğe veya bir kadına, altında
kendini kandırış yatan bir şey için nasıl hayranlık duyulabilir? Bunun
arkasında, kendimize itiraf edemediğimiz çaresizlik korkusu olduğu sürece,
hayranlık duyan kişi kendi çaresizliğini inkâr etmek zorundadır.
Ama
bunu yaptığında kendiliğini kaybetmiş olur. Geriye belki sadece içlen pazarlık
ve islediğini yaptırma kalır, ki bunlar da sahteliktir, insan bunlarda ne
kadar başarılı olursa olsun, bu davranış sevgiye aykırıdır!
Kadın
hastalarımdan biri, hayranlığın bu türü hakkında fikir edinmemi sağladı. Bir
seans sırasında şöyle haykırdı: "Başvurduğum son çare, annemin bir parçası
olmak, tıpkı ona benzemekti. Ne kandırmaca! Ona öyle hayrandım ki, o artık beni
bulamıyordu. Ben artık yoktum!" Bu dikkate değer bir tespittir.
Kendimizi, kusursuz bulduğumuz güçlü bir insanla özdeşleştirdiğimizde hiç
kimse bizi bulamaz. Çünkü yok oluruz! Hepimizin ödediği bedel, kendiliğimizin
ve bunun sonucu olarak birbirimize olan yakınlığımızın kaybıdır.
Hayranlığın
son derece karışık bir yönü daha vardır: Hayranlık duyan kişi, hayranlık
duyulan kişi üstünde iktidarını kurabilir! Bu gücü ona, hayranlık duyulmak
isteyen kişi verir. Bu bir çelişki gibi görünse de, değildir! Hayranlığı ve
putlaştırmayı, kusursuz bulduğumuz kişileri alaşağı etmek için kullanırız. Bu
ezilenin intikamıdır: "Vaat ettiğin gibi değilsin!" O âna kadar
inandığımız, desteklediğimiz birini bir çırpıda devirip yok edebiliriz.
Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Peki, o kişiye neden inandık?
İnsanlar,
yeterli zekâ ve bilgiye sahip değil midir? Bu olayı böyle açıklamak, bence bazı
şeyleri örtbas etmek olur. Böyle bir yaklaşım, kendiliğimizi kaybetmek için
bizi ezenlere teslim olduğumuz ve günün birinde intikamımızı acı bir şekilde
alabilmek için, gizlice onları iddia ettikleri tanrısal görüntüde
sabitlediğimiz gerçeğinden bizi uzaklaştırmaktadır. Söz konusu zorbalar ve
diktatörler olunca, bunu ancak devrilmek üzere olduklarında itiraf ederiz.
Ama, daha az tehlikeli insanlarla ilişkilerimizde bunu her gün uygulamaklayız.
Eşimizi veya sevgilimizi ilahlaştırırız. Böylece, karşımızdaki gerçek insana
asla yaklaşmak zorunda kalmayız, yaklaştığımız sadece hayalimizdeki
görüntüsüdür. Bir gün hayranlığımızı kaybettiğimizde şöyle deriz: "Beni
hayal kırıklığına uğrattı." Bu asla sıkı bir bağ kurmamak için,
çocukluğumuzda öğrendiğimiz bir kandırmacadır. O zamanlar çaresizliğimizi kabul
etmekten korkmazdık, ama başkaları bu yönümüzden istifade ederdi. Sevgi ve
yakınlığa duyduğumuz gerçek ihtiyaçtan kaçmamızın nedeni, bu tecrübenin sebep
olduğu acı ve açtığı yaradır. Bunun bilincine varmamız, güce kitlenmiş
kendiliğimizle karşı karşıya gelmemiz demek olurdu. Bunun yerine, karşımızdakini
ilahlaştırarak, bize beslediği hayranlık ve sözde sevgiyle avunur, böylece
kendimizi ondan uzak tutarız.
Başkalarının
bize hayranlık duymasına izin verdiğimiz ölçüde onların üzerimizde güç
kullanmasına izin vermiş oluruz. Kadınlar erkeklerle, erkekler de kadınlarla
işte böyle oynamaktadır. Herkes karşısındakinin gücünün hakemi haline
gelmektedir. Herkes, kendini kendi hayatını yaşamaktan aciz hissettiği halde,
güç sahibidir. Karşımızdaki görüntü, hayali bir gücü ele geçirmek adına
kadınların erkeklerin, erkeklerin de kadınların peşinde koştuğu bir av
sahnesidir. Herkes kendini diğerinin egemenliği altında hissettiği için de
herkes birbirinden nefret etmektedir.
Kendine İhanet / Arno Gruen Kitabından alıntıdır.
Resim: Echo and Narcissus
J. W. Waterhouse 1903
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder