kuyruğun nerede
kuyruğum yok kuyruğum yok
yüzerim derede"
yalnızız be Katrin,
doğmuş çocuğumuzdan fazla,
doğmamışından daha koyu.
ellerim nerene dokunsa senin, bu dünya
ağacından suyuna, bulutundan park direklerine
kaşıklardan ve oyuncak pinokyodan bile
yığıyor üstümüze, pinpon toplarından zıplayarak
koca bir gökyüzünü, denizleri boşaltıyor aynen öyle
hatırlatmak için sudaki büyük geçmişi
her şey incelikle daldırıyor keskinliğini
olmanın yani durmadan küçük bir kafeste
dolaşan serçenin uyuşuk kanatları gibi
insan soyundan gösterilmenin yarasında
bekledin sende aksak bir atın sonunu
bekledin ölümünü tam görünmeyen içinin
dibin ağır harfleri yükseldi yine
birden ve hep birlikte çıkardılar seni öykünden
bir biçim icadı durmadan ruh çizgilerine
aranır bir terzi oldun çıktın en sonunda Katrin
bir bıçağı tutuşundaki hünerle mi
-makasta konuşan iki bıçaktı ya hani -
kumaşın tiz çığlıkları mı doldurmuştu bu ilgiyi
açık bir kapısı vardı yalnızlığının işte
korkmazdın asılı bulunurdu oracıkta her şey
kalın etlerinden asılı düşmemeye
hüzünler avunmak için duruyor sevinçler de
biraz deniz havası biraz da yere düşmeye istekli
yağmuru birikmiş kara bir bulut duruyor
kendiyle boyuna yarışan sarmaşık o da
bir sergi haline getirilmiş her şeyin kokusu
kim çektiyse kaçardı korka korka
vuruldu vurulacak aksak bir atın sonunu
vuruldu vurulacak aksak bir atın sonunu
bir bıçak tekrarlıyor durduğu yerleri
kesiyle sapla bırakılmış tezgahlarda
üst üste sıyrılıyor gövdesi kanla
yan yana ayrılık ve şiddet kelimeleri
yan yana ayrılık ve şiddet kelimeleri
rüzgar ateşi üflüyor ve sabah en çok kırların sabahı
karanlığı gündüz gündüz kuşanıyor hava
bir sezgi tekrarlıyor adını hiç olmamışlığından
kopmuş bir arp teli ve bir söylenti halinde
anılacaksın durmadan hani nerdeyse
sessizliği bozan o meydana gelmelerden
gösterecekler fenalık işaretlerini
II
-Marcel
bir sezgi tekrarlıyor adını hiç olmamışlığından
hani nerdeyse dörtnala gidip değecek göğüne
anılacaksın durmadan hani nerdeyse
sessizliği bozan o meydana gelmelerden
gösterecekler fenalık işaretlerini
II
-Marcel
-Hoşgeldin!
Bir marangoz üflemesinden yeni talaşlara,
Bir marangoz üflemesinden yeni talaşlara,
unutulmuş bir zaman var mıdır ağaç olmuşluktan
bir isimle kendin aranda
ya hep birlikte söylenmiş unutulmuş bir şarkı
öpücükle kalkmaya bekleyen bu hayatta
bir merak ellerini ceplerinden çıkarmış bile olsa
var mıdır koca koca gözlerini açmışlığı
hayretler maksatlar kınalar yakmadan
vardır durduğu yerle fırlatılmış kravat
fiyonklar süslü kol düğmeleri sutyenler
göz ucuyla bakan koltuk altları,
ev içleri, ev kuşkusu, dar resimler
kendi gürültüsüne bağıran bir ayaklanma
yalnızlığından sıyrılmış uzaklık vardır
en güçlü en köklü kenarlarıyla yine bağıran
avcumda koparılmış gül bulmuş da içine
doğru yayılarak işliyor görünmezliğin şeklini
ben ne yaptıysam az az anlıyorum
yüzümde ne buldularsa vardır
dinozorları bekleyen o küçücük sonda
Marcel dedi sevmeye alıştırıyorum kendimi
uzamış bir boy daha gibi yeni boynuma
görmek için o el sallamasını bir kalabalıktan
kirazların çekirdeklerini ayıklayan dil hareketlerine
görmek için o el sallamasını bir kalabalıktan
kirazların çekirdeklerini ayıklayan dil hareketlerine
alıştırıyorum sevmeye ölümlülüğü
elimin gitmesi gibi savruk yönlerine
çekinip istememek gibi her türlü benzerliği
alıştırıyorum işte yeni bir dilde çağrılmamı
ağzın sözcükle öpüyor yeni görünüşü
tek başına çok konuştuğumuz o göz hizasında
ağzın sözcükle öpüyor yeni görünüşü
tek başına çok konuştuğumuz o göz hizasında
tanıdığımı söylüyorum durup durup kendime
tanıdığımı
tanıdığımı
evet? evet?
-Hoşgeldin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder