Divitoğlu dinledikçe kaşlarını çattı, kızgınlığa benzer bir hava bürüdü yüzünü, sonunda dayanamadı, Murat'ın sözünü kesti:
"Ne diyorsun? Güldün mü?" diye sordu. "Ne diye güldün?"
"Evet, güldüm," dedi Murat, gene güldü. "Güldüm, yaa! Hem de çok güldüm. Yemek yapacak adam mısın sen? Koca İlyas Divitoğlu yemek yapar mı? Yapmaz! Şu ellere bir baksana: tutsa tutsa divit tutar, kâğıt tutar bu eller. Kap yıkamak, salata yapmak, soğan doğramak yakışmaz bu ellere. Ben bilmez miyim? Neyse, bunu bırakalım, şakayı bırak da söyle: bu arada neler yaptın?"
Divitoğlu sararmaya başlamıştı. 'Koca İlyas Divitoğlu' sözü, 'divit' sözü yüreğini eziyordu. Bulanık bir utanç çöktü göğsünün üstüne, pişmanlığa benzer bir şeyler çöktü. Divitoğlu ürperdi. Masanın üstünde duran kitaplara gitti gözleri, daha çok ürperdi, içini çekti:
"Şaka değil, doğru söylüyorum," dedi. Sesi birden değişmişti, titriyordu. "Yemek yaptım, başka bir şey yapmadım," diye yineledi, sesinde garip bir üşüme vardı.
Ama Murat güldü sözlerine, gene inanmadı. 'Yutmam!' der gibi göz kırptı. Sonra İlyas'ın nelerle uğraştığını, neler okuduğunu anlamak düşüncesiyle gözlerini masanın üstündeki kitaplara çevirince iş değişti. En üstte duran kitabın adı 'Türk Yemekleri' ydi. İrkildi, alttakini çekti: 'Et Yemekleri'. Gene irkildi, şaşkın şaşkın İlyas'a baktı. Üçüncü kitabı aldı: 'Sebzeler'. Başını salladı:
"Demek vazgeçmedin?" dedi. "Demek yanıldım: bu işten hemen bıkarsın, belki de hiç başlamazsın sanıyordum, yanıldım demek! Zor olmuyor mu?"
"Hayır," diye kesip attı Divitoğlu, ama hep önüne bakıyordu, huzursuzdu. "Hayır, hiç de güç olmuyor. Çok zevkli bir iş, hoşuma gidiyor. Senden ayrılalı beri hep yemek yaptım."
Murat yerinden fırladı, şaşkınlıktan gözleri büyümüştü, aklı durmuş gibiydi. Yalnız içinde bir haklı kaygı duyuyordu: sözlerinde bir mutluluk vardı dostunun, ama yüzü, eli, kolu başka şeyler söylüyordu. Neyi? Anlayamıyordu.
"Anladık, anladık," dedi. "Yemeklerini kendin pişiriyorsun artık, kitaptan öğrenip pişiriyorsun. Akşam yemeklerini..."
Divitoğlu sözünü kesti:"Bütün yemekleri," dedi. "Öğle yemeklerini de..." Murat gene inanmadı. "Herhalde şaka," dedi içinden. "Herhalde yersiz bir şaka."
İlyas'ın bütün sözleri şaka olsun istiyordu. Ama içindeki bulanık kaygı gittikçe genişliyor, sertleşiyordu. "İlyas böyle konuşmazdı eskiden, İlyas hiç böyle değildi, yüzü de bir tuhaf," dedi kendi kendine. Sonra sesini yükseltti:
"Peki, peki, öyle olsun," dedi. "Başka zamanlarda neler yapıyorsun? Derslerin nasıl? Nerelere gidiyorsun? Kimleri gördün? Biraz da bunları anlat."
Divitoğlu içini çekti:
"Dersler bıraktığım yerde, öyle duruyor. Fakülteye de gittiğim yok, zaman olmuyor," dedi. Gözlerini terliklerine dikmişti, suçlu çocuklara benziyordu. Suçlu çocuklar gibi durmasından belliydi: Divitoğlu gerçeği söylüyordu, sesinde şakadan iz yoktu. "Fakülteye gitmeye kalkarsam, öğle yemeklerini dışarıda yemem gerekir, bunu istemiyorum. Başka bir yere de gittiğim yok. Yalnız arada sırada pazara iniyorum, öteberi almaya, hepsi bu," dedi.
Murat dudaklarını ısırdı, fakültede dinlediği son ders geldi aklına, içi burkuldu.
"Ama bu çok kötü bir şey, biliyor musun?" dedi. İlyas'a doğru yürüdü, elini omzuna koyup durdu. "Çok kötü bir şey bu. Bir korkunç delilik vardır, erken bunama... Erken bunama dedikleri nedir, neden ileri gelir, nasıl başlar, haberin var mı? Böyle olmaz, İlyas, bu böyle olmaz. Başka türlü yaşamalısın. Bu böyle sürüp gidemez, eninde sonunda bir yerlerden patlak verir. Başka türlü yaşamaya çalış beni dinlersen, yemek de pişirme artık," dedi. Divitoğlu gene içini çekti.
"Başka türlü yaşamayı düşünmüyorum," diye yanıtladı. Yemeklerin tadını düşündü. Sonra anasını düşündü, anasından gelen mektupları, yargıtayı, dedesini düşündü. Sonra ölmüş bir dost gibi Emel geldi aklına. Ama omuz silkti sonunda.
"Başka türlü yaşamayı düşünmüyorum," diye yineledi.
"Hayır, yaşayacaksın!" dedi Murat, var gücüyle sarstı dostunu. "Artık seni yalnız bırakmayacağım. Bilmiyordum ki... Bilseydim, çok daha önce gelirdim. Çoktan bıraktırtmış olurdum bu saçmalığı sana. Yemeklerini bizde yerdin, tüm yemeklerini. Ama her şey değişecek artık, bugünden tezi yok," dedi, saatine baktı. "Bu akşam bana geliyorsun. Esaslı bir toplantı var evde, içkili, danslı, yemekli, öpüşmeli. Bir sürü kız gelecek, hepsi ilik gibi," dedi, gözlerini boş duvara dikti, içini çekti. "Ben de Esin'den ayrıldım, biliyor musun?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder