10 (IV) Konuşmada, çeşitli yollar seçilir: Kimi zaman, konuşmaya üşenir, susarız; kimi zaman da konulardan uzak yersiz sorular sorar ya da budalaca cevaplar veririz; bazen de kişisel düşüncemizi ortaya koymak hevesiyle, baştanbaşa dikkat kesiliriz; ağızdan çıkan her sözcüğün üzerinde durup sözde nükteler yaparız; başkalarının göremedikleri gizlilikleri ortaya: koyarak bir takım zariflik, incelik aramaya bakarız.
11 (IV) Kendine hayranlık duymak, nükteli olduğuna iyice inanmak, ancak bunları hiç sahip olmayanların ya da pek az olanların işidir. Böyle bir kimsenin konuşma yağmuruna tutulanın vay haline! Bu konuşmalarda, atılacak nice süslü cümleler, gözüküp te hemen kayboluveren başıboş sözcükler vardır! Bu tür kişilerin amacı, dinleyicilere hikâyeyi anlatmak değil, akıllarınca ustaca anlattıklarını göstermektir. Onların ağzında bu hikâye bir roman olur; kişileri kendi öz düşünüşleriyle, sözcükleriyle uzun uzun konuştururlar; parantezler açarlar: siz, zavallı dinleyici, artık ana konuyu unutur, ayrıntılara dalarsınız. O sırada biri yetişip de hikâyeyi yarıda kesmese, sizin ve anlatanın hali nice olur, bilemem.
14 (IV) Herkesin bindiği arabada ya da törenin birinde yanınıza düşen şu yabancıyı bırakın konuşsun; onu dinlemek güç olacak ama çok geçmeden tanıyacaksınız kendisini: Adı nedir, nerede ve hangi memlekette oturur kaç parası vardır; kendisi, babası ne iş yapar; ana soyu, hısım akrabası kimlerdir; dostu, evinin armaları, hepsi
ortaya dökülür. Soylu bir kişi midir; şatosu, güzel eşyaları, atı arabası, uşakları var mıdır; hepsini öğrenecek siniz.
ortaya dökülür. Soylu bir kişi midir; şatosu, güzel eşyaları, atı arabası, uşakları var mıdır; hepsini öğrenecek siniz.
15 (I) Kimi inşan düşünmeden konuşur; kimisi de söylediklerine tatsız bir dikkati katar; onların, konuşmaya harcadıkları zekâ çabası, rahatınızı kaçırır sizin. Bu konuşmalar, baştanbaşa söz dizileriyle, sıradan deyimlerle doludur, yoğrulmuştur; halleri, hareketleri de ölçülüdür onların; düzgün konuşma merakına tutulmuşlar, iyi etki yapma sevdasındadır onlar. Bir sözcüğü bile rastgele söylemezler; ağızlarından bir tek çekici şey çıkmaz, hiçbir söz rahatça dökülmez: Konuşmaları düzgün ve sıkıcıdır.
16 (I) Karşılıklı, konuşmanın anlamı, kendisini göstermekten çok, başkalarının sizde bir şeyler bulabilmesidir. Sohbetinizden ayrılırken kendisinden ve zekâsından memnun kalan kişi, sizden de fazlasıyla memnun kalmış demektir. Oysa insanlar hayran kalmayı değil de kendilerinin hoşgörünmelerini isterler; onlar bilgi edinmekten, hatta zevk almaktan çok beğenilip alkışlanmayı isterler; zevklerinin incesi, başkalarına zevk yermektir.
17. (I) Konuşmalarımızda olsun, yazılarımızda olsun hayallere fazla yer vermemeliyiz; çoğu zaman boş ve çocukça düşüncelere götüren bu imgeler, ne zevkimize bir şey katar, ne de bizi üstün kılar. Düşüncelerimiz, sağduyu ve mantık içinde, muhakemenin sonucu olmalıdır.
18 (I) Güzel konuşmak için yeterli bir zekâdan, susabilmek için de muhakemeden yoksun olmak, acıklı bir durum. Tüm küstahlıklar bundan doğar.
19 (IV) Bir şeye, alçak gönüllülükle iyi ya da kötü diyebilmek, ve bunun nedenini açıklayabilmek, ancak sağduyu ve güzel bir anlatımla olur. Bu, kolay bir iş değildir. Oysa bir şeyin çok kötü ya da hârika oluşunu kesin bir dille söylemek, kısa ve olgunlukla bağdaşmayan bir yoldur.
20 (I) Konuşmalarda en ufak şeyler üzerinde durup, uzun uzun tatsız yeminler etmek, ne Tanrı ne de bu dünya için yararlıdır. Namuslu bir kişinin evet ya da hayır demesi, kendisine inanmamız için yeter; karakteri, yemin yerine geçer, sözlerini inandırıcı kılar, kendisine her güveni sağlar.
21 (I) Durmadan namustan, dürüstlükten, kimseye zarar vermemekten, kötülüklerin başkasından çok kendisine gelmesini istemekten söz eden, herkesi buna inandırmak için yeminler eden bir kişi, iyi bir insanı taklit bile edemez.
Kötü insanın, kendi hakkında söylemeyi başardığı siteleri, iyi kişi, alçak gönüllülüğü ile bile söyletemez.
22 (V) Cleon, ya inançsız ya da gerçeğe az uygun olarak konuşur; kendisinin böyle yaratıldığını, düşündüğü gibi konuştuğunu da sözlerine ekler.
23 (V) Güzel konuşmak, rahat konuşmak, doğru konuşmak, yerinde konuşmak diye birşey vardır. Ekmeğini bile güçlükle kazanan kişilerin önünde, o gün yediği nefis yemeklerden uzun uzun söz etmek; sakatların karşısında çok sağlıklı olduğunu söylemek; evsiz, yurtsuz, parasız kişilere, zenginliğinden, gelirinden, eşyalarından söz açmak, yerinde konuşmamaktır. Bu tür konuşmalar onlara acı gelir; karşılaştırdıkları bu iki durumsa, iğrenç,
24 (VII) Euthyphron, size «zenginsiniz, zengin sayılırsınız; on bin frank gelire ve toprağa sahipsiniz; bu hoş birşey, en azından mutlu eder insanı» der. Bunu size söylerken, kendi gelirinin elli bin olduğunu hiç düşünmez bunun bir mislinden daha çoğunu hakettiğini sanır, her şeyinizi ölçer, biçer, vergilerinizi hesaplar; sizi daha üstün, hatta imrenilecek bir zenginliğe yakıştırınca da bunu söylemeden geçemez. Böylesine yersiz hesaplamalar ya da can sıkıcı karşılaştırmalar yapan sadece o değildir; yer yüzü, Euthyphron'larla doludur.
25 (V) Hep övmeye düşkün, yaranmaya, abartmaya alışkın, biri, dinlemediği, başkasından da işitmediği bir söylev hakkında, Theodeme'i, tebrike gelir: dehasından tavırlarından, çokçası güçlü bir belleğe sahip oluşundan söz eder; oysa, Theodeme, bu konuşmada şaşırmış, hep duraklamıştır.
26 (IV) Kaba, kuşkulu, kendini beğenmiş kişiler vardır; başka bir yerde de görevli olmayan bu işsiz güçsüz insanlar, birkaç çift söz ettikten sonra sizi başlarından savmaya, sizden kurtulmaya bakarlar, öyle ki siz. daha sözünüzü bitirmeden onlar yerlerinden kalkmış, çıkıp gitmişlerdir. Bu tür insanlar saygısızlıkta, sizi alıkoyan iç sıkıcı kişilerden hiç de geri kalmazlar; belki biraz daha az can sıkıcıdırlar.
27 (V) Bazı kişiler, konuşmakla insanı aşağılamak arasında bir ayrılık görmezler. Bu çeşit kişiler, insanı iğnelerler, zehirlerler; kin dolu bir konuşmaları vardır alay etme, horgörme, çatma, sanki dudaklarından salya gibi dökülür. Onlar, doğuştan dilsiz ya da budala olsalardı belki de daha yararlı olurlardı; canlılıkları, akıllı oluşları daha az zarar verirdi. Onlar, çoğu zaman sert cevap vermekle de yetinmezler, küstahça saldırırlar size; orada bulunanlara, bulunmayanlara ağızlarına geleni söylerler; sağa, sola, öne koçlar gibi taslarlar; koçların boynuzsuz olabilmelerini isteyebilir miyiz? İşte böylesine katı, yabani, yola gelmez kişilerin de iyileşmesi umutsuzdur. Tek çare, onları uzaktan görür görmez, arkamıza bile bakmadan oradan kaçmaktır.
28 (V) Kimi yaradılış ve karakterdeki kişilerle asla senli benli olmamak gerekir;: onlardan elden geldiği kadar az yakınmalıyız; hatta kendimizi savunmaya bile hak duymamalıyız.
29 (V) Biri haklı, öteki haksız iki kişi arasındaki kavgaya tanık olan kimselerin çoğu, ya yargılanmaktan kaçınarak ya da bana yersiz görünen bir mizaçtan ötürü, kavga edenlerin ikisini de suçlarlar; bu durumdan önemli bir ders almak ve aynı budalaca hataya düşmemek için tek çare, budala batıda ise bizim doğuya kaçmamızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder